Tıpkı gökten suyun indirilmesi gibi. Tıpkı Nuh’un gemisinin yere indirilmesi gibi. 57:25 ayetinde demirin indirilmesi ile ilgili ‘indirme’ kelimesinin gerçek anlamı olan ‘yukarılardan aşağılara doğru gerçek fiziksel indirme’ anlamında almamanın önünde tek bir engel yoktur. Cevap 2.
6. Kuranın bir cilt haline getirilmek için kurulan heyetin başkanı Zeyd b. Sabit 7 -İlk ve Son Nazile Olan Ayetler: İlk inen ayetler Alak suresinin ilk beşeayetidir.Fetret devrinden sonra Müddesir suresinin baş kısmı nazil olmuştur. 8-Besmele: Tevbe suresinin dışında bütün surelerin başında besmele vardır.Nelm suresinin 30.
Kurandaarapça ile alakali tahmini 11 ayet geçiyor. Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik. Ve işte biz o Kur'ân'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
Kur'an hakkında bilhassa Alman ve İngiliz müsteşrikleri tarafından mü-teaddid eserler yazılmıştır. Kur'an'ın tarihine dair en mufassal eseri yazan Alman müsteşriki Th. Nöldeke olmuştur. 1862'de "Geschichte Des Qorans" isimli iki cild Kur'an tarihini neşretmiştir. Eser 1909-I, 1919-II.c. Schwally eliyle tekrar basılmıştır.
AHRÛFİ SEB’A:Yedi harf. Ahrufü`s-Seb`a :Kur`an-i Kerim`in lafizlari ve kiraati ile yedi vecih veya lehce. AHKAMÜ`L-KUR`AN:İbadat, muamelat ve ukubatla ilgili ayetlerin tefsirini konu alan ilim dali ve dalda yazilan eserlerin ortak adi. AHSENÜ`KASAS-:Hz.Yusuf`un Kur`an-ı Kerim`de anlatılan hayat hikayesi.
GÜNCEL DUYURULAR. Bizimle, herkesicinarapca@gmail.com adresinden ve 0544 699 89 79'dan irtibat kurabilirsiniz. Ekleme Tarihi:03 Ocak 2022 Pazartesi. "ARAPÇA EĞİTİMİ" YOUTUBE KANALIMIZ HER SEVİYEDEN ARAPÇA DERSLERİ VE ZENGİN İÇERİĞİYLE HİZMETİNİZDE. ABONE OLMAYI UNUTMAYINIZ. Ekleme Tarihi:03 Ocak 2022 Pazartesi.
BfYyvZ. Allah Kur’an’ı Arapça indirmiştir. Allah son vahiy olan Kur’an’ı Arapça konuşan Hz. Muhammed’e, Arapça olarak Arap yarımadasına özgün bir dil olmakla beraber 7. yüzyıldan itibaren İslamiyet’in yayılmasıyla çok geniş bir coğrafyaya yayılmış, İslâm dininin kültürel baskınlığı ile birlikte zaman içinde Önasya, Mısır ve Kuzey Afrika’nın yerel dillerine baskın gelmiş ve bu bölgelerin de dili haline gelmiştir. Arapça anlatan ayetler nelerdir? Arapça Kur’anı Kerim de sure ve ayetlerin anlamları meali nedir? Kuranda geçen arapça kelimesi ile ilgili sure ve ayetler hangileridir.? Kurani Kerimde arapça hakkında neler söyleniyor ? Yusuf Suresi, 2. ayet Gerçekten Biz, akıl erdirirsiniz diye, onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik. Ra’d Suresi, 37. ayet İşte böylece Biz onu Kur’an’ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva istek ve tutkularına uyacak olursan, senin için Allah’tan ne bir yardımcı, dost, ne bir koruyucu vardır. Nahl Suresi, 103. ayet Andolsun ki Biz, onların “Bunu kendisine ancak bir beşer öğretmektedir” dediklerini biliyoruz. Saparak kendisine yöneldikleri kimsenin dili a’cemidir, bu ise açıkça Arapça olan bir dildir. Taha Suresi, 113. ayet Böylece Biz onu, Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme yeteneğini oluşturur. Şuara Suresi, 195. ayet Apaçık Arapça bir dille. Şuara Suresi, 198. ayet Onu Arapça bilmeyen birine indirmiş olsaydık. Zümer Suresi, 28. ayet Çarpıklığı olmayan Arapça bir Kur’an’dır bu. Umulur ki sakınırlar. Fussilet Suresi, 3. ayet Bilen bir kavim için, ayetleri çeşitli biçimlerde, birer birer fasıllar halinde açıklanmış’ Arapça Kur’an veya okunan Kitap’tır; Şura Suresi, 7. ayet İşte Biz sana, böyle Arapça bir Kur’an vahyettik; şehirlerin anası olan Mekke halkını ve çevresinde olanları uyarman için ve kendisinde şüphe olmayan toplanma gününü haber verip onları uyarman için de. O gün onların Bir bölümü cennette, bir bölümü çılgınca yanan ateşin içerisindedirler. Zuhruf Suresi, 3. ayet Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur’an kıldık. Ahkaf Suresi, 12. ayet Bundan önce de, bir rehber imam ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Bu da, zulmedenleri uyarmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir Kitap’tır.
Kur’ân-ı Kerîm niçin Arapça indirilmiştir? İşte Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça indirilmesinin hikmeti...Arap yarımadasında coğrafî yapının tesiriyle bedevîlik hayatı hâkimdi. İnsanlarda, yaşadıkları muhitin tesiriyle büyük bir cesaret ve şecâat tecellî etmiş, gökkubbenin parlak yıldızları altında pek aydın zekâlar zuhur etmişti. Bunlar fikirleri zengin mazmunlar, lâtîf recezler ortaya koymuşlar, bilgileri büyük olmadığı halde birçok âlimi hayrette bırakacak derecede belîğ, fasîh manzume ve hitabelerle isimlerini asırlar boyu yaşatmışlardı. Asr-ı Saâdet’e yakın zamanlarda belâgat, Araplar arasında yüksek dalgalarla çalkalanan bir derya gibi coşmuştu. Kabileler arasında belagat yarışları meydan almış, arkadaşlarına üstün gelen şâirlerin manzumeleri altın suyu ile yazılarak Kâbe-i Muazzama’nın duvarlarına asılmış, beşerî kemâlâtın en güzîdelerinden olan fesâhat ve belâğat, kabileler arasında övünç kaynağı hâline gelmişti. Ukâz panayırında büyük edebî bir mahfilde okunarak alkışlanan bir kısım kasideler zamanımıza kadar gelmiştir Muallakât-ı Seba.[1] Bunların ne büyük birer belâgat âbidesi olduğu malûmdur. Araplar arasında fesâhat ve belâgatin bu derece terakkî etmesi, bir misli daha görülmemiş olan edebî bir mucizenin zuhûruna bir mukaddime demekti.[2] KUR’AN DİLİ NEDEN ARAPÇA? Yani Cenâb-ı Hak, âdetâ bu dili son kitâbı için hazırlamıştı. Prof. Dr. Azami şöyle der “Dindar bir müslümana göre, kitabını koruyacağını defaatle bildiren Allah Teâlâ’nın nihâî vahiylerini insanlara ulaştırmak için bozulmaya müsait bir dil veya yazıyı asla tercih etmeyeceği tartışma götürmez bir husustur. Arapça, edebî kapasitesi, ifade gücü, şiirselliği, ortografisi ve paleoğrafisinde[3] yeterince gelişmişti. Allah Teâlâ diğer diller arasında onu seçmek sûretiyle insanlığa büyük bir lütufta bulundu.” Azami, Kur’an Tarihi, s. 214 On farklı dili bilip kullanan Prof. Dr. M. Hamidullah şöyle der “Bilindiği gibi Kur’ân-ı Kerîm, Arap dilinde yazılmış ilk kitaptır. Bu dil, dikkati çekecek şekilde asırlar boyu istikrarlı ve sağlam bir hâlde kalmıştır. On dört asırdan fazla bir zamandan beri, kelime haznesi, imlâ tarzı, telaffuz şekli ve hatta gramer yapısı, gerçekte hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Allah’ın bir hikmeti ve takdiri olarak bu durum, modern olsun eski olsun bütün dünyada gelmiş geçmiş hiçbir dilde görülmeyen bir durumdur. Böylece diyebiliriz ki bu gibi mühim husûsiyetlere sahip Arapça’dan başka hangi dil, kıyamete kadar değişmeden devam edecek ilâhî vahiylerin muhafaza edilip ileriki nesillere aktarılmasına daha elverişli ve daha uygundur?! O hâlde, bu dilin sadelik ve açıklığını ortadan kaldırmaya yönelik bütün menfî gayret ve teşebbüslere karşı direniş göstermeleri dolayısıyla, Arapça konuşan milletleri tebrik etmemiz gerekir. Mevcut lehçe ve ağız farklılıklarına ve bu dilin konuşulduğu ülkelerin birbirinden farklı durumlarına rağmen Arapça’nın yazı dili değişmeden günümüze kadar aynen muhafaza edilmiştir. Hz. Muhammed r’in konuştuğu Arapça, günümüz radyo ve televizyonlarında konuşulan yahut modern gazete ve dergilerde kullanılan Arapça’nın aynısıdır.” Prof. Dr. M. Hamidullah, Kur’ân-ı Kerîm Tarihi, s. 76-77 KUR’AN’IN ARAPÇA İNDİRİLMESİNİN SEBEBİ Hakikaten diller arasında bir mukayese yapıldığında Arapça’nın, âhenk, kelime yapısı, fiil çekimleri ve telâffuz kâideleri gibi pek çok husûsiyetiyle diğer dillerden üstün olduğu görülecektir. Arapça, en ufak bir teferruatı bile zâyî etmeksizin veciz ve özlü ifadelere imkân veren bir lisandır. Lügat sahasındaki zenginliği sayesinde bu lisan, her çeşit fikri, takdire şâyan bir hassâsiyet ve zerâfetle ifade edebilmektedir. On beş asırdır kâidelerinde değişikliğin olmaması, Arapça’nın, daha o zaman istikrar kazanmış ve tekâmülünü tamamlamış bir lisan olduğunu gösterir. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm Arapça’yı; pek açık bildiren, mânâları kolayca ifade eden, kolayca anlaşılan, gayet beliğ, tesirli ve en kuvvetli bir ifade aracı olarak tavsîf etmektedir.[4] Kur’ân’ın Arapça olarak indirilmesinin bir sebebi de Allah’ın İslâm’ı Arap yarımadasına indirmeyi murâd etmesi olabilir. Bizans, İran, Yunan, Hint gibi medeniyetler fâsit bir dâire hâline gelen felsefî münâkaşa ve hurâfeler içinde boğulurken, Araplar bütün bu menfîliklerden uzak, askerî taarruzlardan, kültür ve medeniyet istîlâlarından korunmuş bir mıntıkada yaşıyorlardı. Hiçbir zaman esâret zilletini tatmamışlardı. Arapların tabiat ve mizaçları, şekillenmemiş hammadde gibi idi. Fıtratlarındaki temizliği tamâmiyle kaybetmemişlerdi. Ayrıca iffet, sözünde durma, cömertlik, vefâ, sadâkat, sabır ve mertlik gibi güzel hasletleri vardı. Kur’ân’ın, felsefî fikir cereyanlarından uzak olan ümmî bir topluma ve ümmî bir peygambere indirilmesi, onun ilâhî kaynaklı olduğunu ispatlamada mühim bir rol üstlenmiştir. Diğer taraftan Arap yarımadası; Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının birleştiği bir noktada ve çeşitli devletlerin tam ortasında merkezî bir konuma sahip olduğundan, İslâm’ın yayılmasında coğrafî bir üstünlüğe de sahipti.[5] İnsanlık târihiyle yaşıt dînî bir merkez olan Kâbe’nin burada bulunması da en mühim sebeplerdendir. Bu şekilde pek çok hikmet ve sebep sıralanabilir. Ancak en mühim sebep, Allah’ın son kitabını Arapça olarak indirmeyi murâd etmiş bulunmasıdır. [1] Kur’ân-ı Kerîm nâzil olmaya başlayınca bu meşhur şairler Kur’ân’ın edebî yönüne hayran kalmışlardır. Bunlardan İmriü’l-Kays’ın Kâbe duvarında ilk sırada duran şiiri, yine şâir olan kızkardeşi tarafından indirilmiştir. Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiyâ, I, 83 Yine bu meşhur şâirlerden Lebîd bin Rebîa, “Allah’a hamdolsun ki gelip çatmadan ecelim, İslâm’ın o nurlu elbisesini ben de giydim” diyerek müslüman olmuş ve bu beyt onun son şiiri olmuştur. İbn-i Abdi’l-Berr, el-İstîâb, III, 1335 Hz. Ömer birgün Lebîd’e “–Ey Ebû Akîl! Şiirlerinden bana bir şeyler okusana!” dediğinde “–Allah Teâlâ bana Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini öğrettikten sonra ben asla şiir söylemem! Allah beni bu Kur’ân’la değiştirdi!” cevabını vermiştir. İbn-i Sa’d, VI, 33; İbn-i Esîr, Üsdü’l-ğâbe, IV, 516 Kureyşin en beliğ şair ve hatiblerinden Velîd bin Muğîre, Nahl sûresinin 90. âyetini işittiğinde; “Vallahi, az önce Muhammed’den öyle bir kelâm dinledim ki insan sözü desem değil, cin sözü desem değil! Öyle bir halâveti tatlılığı, öyle bir talâveti güzelliği var ki sormayın! Öyle bir kelâm ki üstü meyveli, altı verimli ve bereketli! O muhakkak üstün gelir, ona üstün gelinemez” demekten kendini alamamıştır. Hâkim, II, 506-507/3872 [2] Ömer Nasûhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, I, 39-40. [3] Ortografi İmlâ usûlü; Paleografi Harflerin şekli ya da noktaların kullanımı gibi yönleriyle bir dilin yazısını incelemek. [4] Nahl, 103; Şuarâ, 195; M. Hamdi Yazır, Hak Dîni, Yûsuf, 1. [5] Bkz. Şûrâ, 7; Dr. Sad el-Marsafî, el-Kâbe merkezü’l-âlem, Beyrut 2000; Muhammed İlyas Abdülganî, Târîhu Mekkete’l-Mükerrameti Kadîmen ve Hadîsen, el-Medînetü’l-Münevvere 2001, s. 12-13. Kaynak Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
Kur’an ne demek? Kur’an nasıl indirildi? Kur’an’ın yazılması kitap haline getirilişi, toplanması ve çoğaltılması nasıl oldu? Kur’an’ın mucizeleri, temel konuları ve özellikleri nelerdir? Kur’an hakkında genel tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir “Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır. İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir. Bu hakikati Cenâbı Hak şöyle ifade eder “Kur’ân’ı kesinlikle biz indirdik ve elbette onu yine biz koruyacağız.” el- Hicr, 9 “... Muhakkak o Kur’ân, eşsiz bir kitaptır. Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, Hakîm ve Hamîd olan Allâh tarafından indirilmiştir.” Fussilet,41-42 buyurulur. KUR’AN’IN NÜZÛLÜ İNDİRİLMESİ Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir. Yüce Allah, Kur’an’ın bir defada toptan indirilmeyişinin sebebini şöyle açıklar “İnkar edenler Kur’an O’na bir defada topluca indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tane tane okuduk.”[1] Ayetler doğrudan doğruya indiği gibi, çoğunlukla meydana gelen bir olayın hemen sonrasında olayı çözümlemek ve sorulan soruları cevaplamak ve bu vesileyle kıyamete kadar tüm insanlara ışık tutmak için de inerdi. Ayetin inmesine sebep olan olay veya soruya sebeb-i nüzul iniş sebebi denilir. Kur’an-ı Kerim kendisinin, bir ayette Ramazan ayında, bir başka ayette mübarek bir gecede, bir diğerinde de Kadir gecesinde inmeye başladığını haber vermektedir.[2] Âlimler, Kadir gecesinin Ramazan ayında mübarek bir gece oluşunu göz önünde bulundurarak ayetler arasında bir çelişkinin bulunmadığını ifade ederler. KUR’AN’IN YAZILMASI MUSHAF HALİNE GETİRİLİŞİ, TOPLANMASI CEMİ VE ÇOĞALTILMASI Kur’an ayetleri inince Peygamberimiz onları yanında bulunan sahabelerine okurdu. Onlar da kendilerine iletilen ayet ve sureleri ezberlerlerdi. Ezberlenen ayet ve sûreler ayrıca vahiy kâtipleri tarafından yazılırdı. Ayetler iki nüsha olarak yazılır, bir nüshası Peygamberimiz’in bir nüshası da sahabilerin yanında korunurdu. Ayetlerin hangi sûreye konulacağını ve nasıl düzenleneceğini Peygamber Efendimiz vahiy kâtiplerine söylerdi. O zamanlar kağıt bulunmadığı için Kur’an ayetleri ince beyaz taşlar, hurma dalları, düzeltilmiş kürek kemikleri ve işlenmiş deriler üzerine yazılırdı. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyrulur “...yayılmış ince deri üzerine satır satır yazılmış kitaba andolsun.”[3] Ayetlerin inmesi tamamlanınca Cebrail aleyhisselâm tekrar gelmiş, bütün Kur’an’ı baştan sona Peygamberimize okumuş Allah elçisi de ona okumak sûretiyle okuduklarını karşılaştırmışlardır. Peygamberimiz henüz hayatta iken Kur’an tamamıyla yazılmış ve hafızlar tarafından ezberlenmişti. Fakat Hz. Peygamber yaşadığı sürece vahiy devam ettiğinden Kur’an’ın tamamının tek cilt halinde toplanması mümkün olmamıştı. İlk halife Hz. Ebu Bekir döneminde yapılan Yemâme savaşında 70 hafızın şehit olması sebebiyle Hz. Ömer, Kur’an’ın kaybolması endişesini dile getirerek, toplanması ve bir kitap haline getirilmesi teklifiyle Hz. Ebu Bekir’e başvurdu. Hz. Ömer’in teklifi faydalı bulunarak meşhur hafız ve vahiy katibi Zeyd b. Sabit başkanlığında bir komisyon kuruldu. Komisyon toplama işinde, ezberden hiçbir ayetin yazılmaması ve mutlaka yazılı bir vesikanın elde bulunması gibi şartları göz önünde bulundurdu. Ezberden de yazılı vesikalar kontrol ediliyordu? Komisyonun dikkate aldığı hususlar arasında, bu vesikanın Peygamberimizin huzurunda yazıldığını gören iki kişinin şahitlik etmesi de vardı. Komisyon tarafından toplanan Kur’an’ı sahabe gözden geçirdi. Hiç kimsenin en küçük bir itirazı olmadı. Böylece Kur’an’ın cem’i ayet ve surelerin doğru sırasıyla bir araya getirilmesi tamamlanmış oldu. Hicri 25, miladi 648 yılında Azerbaycan ve Ermenistan fethinde orduda bulunan Şamlılarla Iraklılar arasında Kur’an’ın bazı ayetlerinin okunuşunda ihtilaf çıkınca ordu komutanı Huzeyfe, dönemin halifesi başvurarak, ihtilafın giderilmesini rica etti. Hz. Osman da tekrar Zeyd b. Sabit başkanlığında bir komisyon toplanmasını ve Kur’an’ın çoğaltılmasını emretti. Çoğaltılan nüshalar gerekli bölgelere gönderildi ve ihtilaflar giderildi. Gönderilen bölgelerde bunlara dayanılarak pek çok nüsha yazıldı. Böylece hata ihtimali ortadan kaldırıldı. KUR’AN-I KERİM’İN MUHTEVASI Kur’an-ı Kerim, insan ve onun mutluğu için gönderildiğinden, onda, insanın hem dünyasını hem de ahiretini ilgilendiren ve insanın her iki âlemde de mutlu olmasını sağlayacak olan bilgi ve hükümler mevcuttur. Hemen ikinci sure olan Bakara suresinde Yüce Allah Kur’an’ın takvâ sahipleri için bir hidayet kitabı olduğunu belirtir. Kur’an, bu hükümlerle birlikte, insan için gerekli olan konulara da yer vermektedir. Kur’an’ın Temel Konuları Kur’an’da yer alan temel konulardan bir kısmı şunlardır İman İman, Kur’an’da bahsi geçen konuların esası ve özünü teşkil eder. Kur’an’da Allah’ın varlığı, birliği ve sıfatları anlatılır.[4] Meleklerden bahsedilir.[5] Allah’ın insanlara peygamber ve kitap gönderdiği bildirilir.[6] Kur’an’da, iman esaslarından birisi olan ahiret inancı üzerinde de durulur. Kıyametten ve ahiret hallerinden bahsedilmektedir. Kur’an’ın, konuyla ilgili ayetlerinden bazıları şunlardır “Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu, yapıp gönderdiklerini ve yapamayıp geride bıraktıklarını bir bir anlar.”[7] “Nihayet sûra üflenecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.”[8] Kur’an’da, insanların dünyada yaptıkları amellerinden ahirette hesaba çekilecekleri, bu hesabın sonunda cennete veya cehenneme gönderilecekleri de bildirilmektedir. İbadet Kur’an-ı Kerim’de insanın yapması gereken ibadetler belirtilmiş, bu ibadetlerin nasıl yerine getirileceği ana hatlarıyla açıklanmıştır. İbadetlerini yerine getiren müminlerin de ahirette kurtuluşa erecekleri belirtilmiştir. İbadetle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de yer alan ayetlerden bazıları şunlardır “Sana gelmesi kesin olan ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”[9] “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır”[10] Kur’an, bunlar ve benzeri ayetlerle insanı Allah’a ibadet etmeye çağırmaktadır. İnsana düşen görev, bu çağrıya uyarak Cenab-ı Hakk’a olan kulluk görevini yerine getirmesidir. Ahlak Kur’an-ı Kerim’de ahlakla ilgili birçok esas yer almaktadır. Kur’an’ın bu konularla ilgili ayetlerinden bazıları şunlardır “ Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”[11] “Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlıdır, sonuç bakımından daha güzeldir. Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, dağlara ululuk yarışına giremezsin.”[12] Kur’an’da insanların birbirleriyle ilişkilerinde adaleti esas almaları, birbirlerine iyilikte bulunmaları, akrabalarına yardımcı olmaları emredilmekte Kötü olan davranışları yapmaları da yasaklanmaktadır. “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder Çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı yasaklar...”[13] “Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”[14] İslam dini, iyi ve güzel ahlaka büyük önem verir ve bunu toplumun her kesiminde yerleştirmeyi amaç edinir. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim, pek çok ayetinde ahlak esaslarından bahsetmekte, insanları iyiye, güzele ve doğruya yönlendirmektedir. Kur’an’ı bize tebliğ eden Hz. Peygamber Efendimiz de gönderiliş sebebinin güzel ahlakı tamamlamak olduğunu ifade eder. Kur’an da Efendimiz hakkında şöyle buyurur “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”[15] Varlıklardan ve Onların Yaratılışından Bahseden Konular Kur’an-ı Kerim’de varlıklar ve onların yaratılışları, birtakım özellikleri ile ilgili bilgilerde yer almaktadır. Kur’an’ın, bu konularla ilgili ayetlerinden bazıları şunlardır “Gökleri ve yeri, yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak Ona’dır.”[16] Kur’an-ı Kerim, bazı varlıkların yaratılışlarına ve birtakım özelliklerine dikkat çekmekte; insanların bundan ibret almalarını ve her şeyin yaratıcısı ve Rabbi olan Allahü Teâlâ’nın sonsuz kudret sahibi olduğunu idrak etmelerini istemektedir. “Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı? Sizi çifter çifter yarattık. Uykunuzu bir dinlenme kıldık. Geceyi bir örtü yaptık, gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık. Üstünüzde yedi kat sağlam göğü bina ettik. Orada alev alev yanan bir kandil yarattık. Size tohumlar, bitkiler, sarmaş dolaş olmuş bağlar, bahçeler yetiştirmek için üst üste yığılıp sıkışan bulutlardan şarıl şarıl akan sular indirdik.”[17] “Allah, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan da eşini yarattı... Sizi de annelerinizin karnında üç katlı karanlık içinde, çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor. İşte bu yaratıcı, rabbiniz Allah’tır. Mülk Onundur, Ondan başka ilah yoktur...”[18] Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in bu tür ayetleri, ilim adamlarını araştırma ve incelemeye sevk etmiş, bazı icat ve keşiflerde yol gösterici olmuştur. Zaten Kur’an-ı Kerim’in amaçlarından birisi de insanların ufkunu açmak, Allah Teâlâ’nın verdiği akıl, his ve kabiliyetlerle varlıkların özelliklerini kavrayıp onlardan en verimli şekilde faydalanmasını sağlamaktır. İnsanlar Arasındaki İlişkileri Düzenleyen Hükümler Kur’an’ın insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyici hükümler içeren ayetlerinden bazıları şunlardır “Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın...”[19] Kur’an’da, insanların mallarının haram yollarla alınıp yenilmesinin, rüşvet alıp vermenin haram olduğu bildirildiği gibi intiharın ve başkasının canına kıymanın da haram olduğu belirtilmektedir. Örneğin, şu ayetler bu konularla ilgilidir “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması müstesna, mallarınızı batıl haksız ve haram yollar ile aranızda alıp vererek yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, size çok merhametlidir.”[20] “...Kim bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın haksız yere bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur...”[21] Kur’an, insanların birbirlerine adaletli, dürüst ve saygılı davranmalarını; birbirlerinin haklarını gözetmelerini, birbirlerine iyiliği tavsiye etmelerini emreder. “Sizden; hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.”[22] Kur’an; insanlar arasında adaletin sağlanması, barışın ve güvenin korunması için cihat edilmesini de emreder. “ ... Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edin...”[23] Kur’an’ın bu hükümlerine uyan kimselerin oluşturduğu toplumda adalet, güven, huzur ve mutluluk hâkim olur. Bu anlamda tüm bu hükümlerin en güzel bir şekilde uygulandığı Hz. Peygamber’in ve ilk Müslümanların yaşadığı döneme, mutluluk dönemi anlamına gelen “asr-ı saadet” denilmiştir. Peygamberler ve İlahi kitaplar Allah yaratmış olduğu insana birtakım görevler vermiş ve bu görevleri, gönderdiği kitaplarında belirtmiştir. Bu kitaplarında belirttiği emir ve yasaklarını insanlara öğretmeleri, hükümlerinin yaşanmasında örnek olmaları için insanların kendi içlerinden peygamberler de göndermiştir. Kur’an bu peygamberler ve ilahi kitaplarla ilgili bilgiler verir, insanların onlara uymaları gerektiğini bildirir.[24] Allah Teâla’nın insanlara peygamberler göndermesi, onların aracılığıyla vahyi insanlara bildirmesi, kendisini tanıyabilmeleri için, akıl ve gönül gibi nimetleri insanlara bahşetmesi, hep O’nun engin merhametinin birer tezahürleridir. Kur’an, son peygamber olan Hz. Muhammedin bütün insanlara müjdeci, uyarıcı ve örnek olarak gönderildiğini, onun insanları Allah’ın yoluna çağıran bir davetçi olduğunu belirtir.[25] Kıssalar Yaşanmış Hikâyeler Kur’an-ı Kerim’de peygamberleri ve başlarına gelen olayları anlatan kıssalar da yer almaktadır. Ayrıca geçmişte yaşamış ve Allah’ın hükümlerine karşı geldikleri için Allah tarafından çeşitli bela ve musibetlerle cezalandırılmış olan bazı milletleri anlatan kıssalar da yer almaktadır. Bu milletlerin kıssalarının anlatılmasının hikmeti, insanların bunlardan ibret almalarını ve geçmiş ümmetlerin cezalandırılmalarına sebep olan davranışlardan uzak durmalarını sağlamaktır. Şu ayet, bu amacı belirtmektedir “Sizden önce nice milletler hakkında ilahi kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin, dolaşın da Allah’ın ayetlerini yalan sayanların akıbetleri ne olmuş, görün de ibret alın!”[26] Dua ve Dua Ayetleri Kur’an-ı Kerim’de duaya dair hususlar da bulunmakta ve yapılan duaların Allah tarafından kabul edileceği belirtilmektedir “Rabbiniz şöyle dedi Bana dua edin, duanıza cevap vereyim.”[27] Zira insanın günahlarını affedecek olan Allah’tır. O’nu, ahirette azaptan kurtaracak olan da Allah’tır. Bundan dolayı Kur’an, insanın yaptığı hatalarının, işlediği günahlarının bağışlanması ve ahirette kurtuluşa ulaştırması için Allah’a dua etmesi ve ondan yardım istemesi gerektiğini belirtmekte ve bu konuda bize dua örnekleri sunmaktadır. Bu dualardan birisi şudur “...Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize, gücümüzün yetmediği şeyi taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bize acı. Sen bizim Mevla’mızsın; kâfirlere karşı bize yardım et.”[28] Kur’an-ı Kerim’de pek çok dua ayeti bulunmaktadır. İnsan, Cenab-ı Hakk’a dua etmeli, ona sığınmalı, ondan yardım ve bağışlama dilemeli, ona güvenmelidir. Duasının kabul olunması için de Allah’a itaat etmeli, onun emirlerini yerine getirmelidir ve yasaklarından da kaçınmalıdır. Doğrudan Rabbine dua edip O’ndan bir şeyler dileyebilmenin ne büyük bir nimet olduğunun bilincinde olmalıdır. Dua etmeli, ihlasla dua edebilmeyi dilemeli, dua edebildiği için şükretmelidir. Dua insanın hayatının anlamıdır ve kulluğun özüdür. Öyle ki Allah Teâlâ buyurur; “Resûlüm! De ki Duanız kulluk ve yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” Furkân, 77 KUR’AN’IN ÖZELLİKLERİ Hz. Peygamber’e Cebrail aracılığıyla Arapça olarak gönderilen ve bize kadar tevatür yoluyla gelen Kur’an’ın başlıca özellikleri şunlardır Kur’an-ı Kerim, Peygamberimize diğer kutsal kitaplarda olduğu gibi tamamı bir anda değil, zamanın ve olayların gereğine göre ayetler ve sûreler halinde parça parça indirilmiştir. Kur’an, en son ilahi kitaptır ve ondan sonra başka bir kitap gelmeyecektir. Getirdiği hükümlerin ve hakikatlerin geçerliliği kıyamete kadar sürecektir. Kur’an bize kadar hiç bozulmadan ve değişmeden gelmiştir ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in peygamber olduğunu gösteren mucizelerin en büyüğü ve sürekli olanıdır. Kur’an’ın kapsadığı ilahi hakikatler kıyamete kadar bütün insanların ve çağların ihtiyacını karşılayacak değerdedir. Bilimin ve aklın, ondaki gerçeklerde çelişki bulacağı bir zamanın gelmesi düşünülemez. Çünkü bilim, Kur’an’ın asırlar öncesinden anlattığı gerçekleri teyit ederek O’nu ardından takip eder. Onun bir başka üstünlüğü kolayca ezberlenebilmesidir. Bugüne kadar milyonlarca insan onun tamamını ezberlemiş Kur’an hafızı olmuştur. Kıyamete kadar da ezberlenmeye devam edilecektir. Bu özellik tarihte hiçbir kitaba nasip olmamıştır. Kur’an, insanın ferdi, sosyal, bedeni, manevi bütün problemlerine çözüm üreten bir şifa kaynağıdır. KUR’AN’IN MUCİZE OLUŞU Kur’an her alanda akıllara durgunluk veren, hayrette bırakan, büyük ve ebedi bir mucizedir. Diğer peygamberlerin mucizeleri, dönemleri geçince bittiği, onları yalnız o dönemde yaşayanlar gördüğü halde, Kur’an mucizesi kıyamete kadar sürecektir. Kur’an-ı Kerim hem söz, hem de mana yönünden mucizedir ve eşsizdir. Onun söz yönünden mucize oluşu Arap edebiyatının en üst noktada olduğu bir dönemde inmiş, Araplara kendisinin bir benzerini getirmeleri için meydan okumuş olması, onları bu konuda aciz bırakmasıdır. Bu konudaki ayetlerden ikisinde şöyle buyurulur “ De ki Andolsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek te olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler.”[29] “ Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin. Eğer iddianızda doğru iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi yardımcılarınızı de çağırın, bunu yapamazsanız- ki elbette yapamayacaksınız- yakıtı, insan ve taş olan cehennem ateşinden sakının...”[30] Hz. Muhammedin okuma-yazma bilmeyen bir kimse ümmî iken, kendisine vahyedilen Kur’an, maddi ve manevi âlemlere dair bütün gerçekleri kapsar. Bilim ve tekniğin sonradan ulaştığı gerçekleri, Kur’an asırlarca önce haber vermiş, hiçbir ilmi keşif ve ortaya çıkan ilmi gerçek, O’nun getirdiklerinin aksini ortaya koymamıştır. Aksine bilimsel gelişmeler, Kur’an’ın anlaşılmasını kolaylaştırmıştır. Kur’an çağlara ışık tutan bir ilahi hakikatler ve mucizeler kitabı iken, ilim beşeri tecrübe ve gayretin eseri olarak O’nu arkadan takip edegelmiştir. Kur’an’ın mucize oluşu ile ilgili “İ’câzü’l-Kur’an” adlı bir ilim dalı mevcuttur. Ayrıca belagat ilminde de Kur’an’ın edebi yönden icazı ele alınır. Kur’an’ın mucizevi yönlerinden bazıları Arapça olarak, insan belagatinin ulaşmayacağı bir mana inceliğine, güzelliğe, zarafete ve tesir gücüne sahip olması. İnsan aklı ve fikrinin ulaşamayacağı bilgileri haber vermesi ve gelecekten verdiği haberlerin gerçekleşmesi. Herkesin bilmesinin mümkün olmadığı geçmiş zamanlardan, olaylardan ve milletlerden haber vermesi. İndirilişi 23 yıl gibi uzun bir sürede tamamlanmasına rağmen, diğer tahrif edilmiş kitaplarda olduğu gibi içinde hiç bir çelişki ve zıtlık bulunmaması. Anlam yönünden sağlamlığı, içerdiği bilgilerin akla uygun olması. Okuma yazması olmayan ve daha önce geçmiş kitapları okumamış, duymamış bir ümmî peygamberin aracılığıyla gelmesi. Binlerce insan tarafından, hiçbir kelime eksiği ve fazlası olmayan mükemmel bir şiir gibi kolayca ezberleniyor ve öğreniliyor olması. On dört asır boyunca hiçbir değişikliğe uğramadantahrif edilmeden gelmiş olması ve kıyamete kadar da değiştirilemeyecek olması. BAZI KUR’AN MUCİZELERİNDEN ÖRNEKLER Kur’an’ın Mucizeleri Parmak İzi Mucizesi Parmak izlerini inceleyen daktiloskopi adlı ilim dalı, parmak uçlarının ömür boyunca hiç değişmeden aynı kaldığını; hiçbir insanın parmak ucunun bir başkasınınkine benzemediğini ortaya koymuştur. Bu sebeple emniyet ve hukukta en güvenilir kimlik tespiti, parmak ucu iziyle yapılmaktadır. Her insanın parmak izlerinin birbirinden tamamen farklı olduğu gerçeği, 19. asrın sonlarında keşfedilmiş ve daktiloskopiden faydalanılmaya başlanmıştır. Oysa Kur’ân-ı Kerîm “İnsan, Biz’im, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Evet toplarız; onun parmak uçlarını بَنَانَهُ bile bütün incelikleriyle yeniden düzenlemeye gücümüz yeter!” el-Kıyâme, 3-4 buyurarak, parmak uçlarındaki bu ilahi sırra asırlar öncesinden dikkat çekmiştir. Hiçbir insanın yüz şekli diğerine benzemediği gibi, parmak uçlarındaki izler de tamamen değişik desen ve şekillerde işlenmiştir. Bir-iki santimetrekarelik bir yerde milyonlarca farklı desenin işlenmesi, ancak sonsuz bir kudret ve ilim sahibi olan bir Allah’ın eşsiz sanatıyla mümkündür. Dünya’nın Yuvarlak Oluşu ve Dönüşü Kur’ân-ı Kerim’de Dünya’nın yuvarlak olduğuna işaret eden pek çok âyet-i kerime vardır. Bunların birinde “Allah, geceyi gündüze, gündüzü de geceye doluyor!” ez-Zümer, 5 buyrulmaktadır. Bu âyette geçen tekvir يُكَوِّرُ kelimesi, baş gibi yuvarlak bir cismin etrafında bir şeyi, mesela sarığı döndürerek sarmak yani “dolamak” manasına gelir. “Tekvir” kelimesinin gece ve gündüz için kullanılmasını nasıl anlamalıyız? Şöyle ki; kendi çevresi etrafında dönen yerkürenin Güneş’e bakan kısmı, aydınlık, yani gündüz olur. Ancak, yerküre döndüğünden dolayı bu aydınlık kısım aynen devam etmez. Hareket ettikçe aydınlık olan kısımlar karanlığa; karanlık olan kısımlar da aydınlığa bürünür. Yani devamlı bir şekilde gece gündüzün, gündüz de gecenin üzerine dolanır. Bu da, yeryüzünün yuvarlak olduğunu gösterir. İşte âyette kullanılan tekvir tabiri, yeryüzünün küre şeklinde olduğunu ve döndüğünü anlatır. Âlimler; “Sen dağları görür, onları hareketsiz, sâbit sanırsın. Hâlbuki onlar, bulutların yürümesi gibi yürümektedirler!” en-Neml, 88 âyetini de, Dünya’nın döndüğüne işaret eden âyetlerden kabul ederler. Burada âyet-i kerime Dünya’nın döndüğünü, dönüş yönüyle birlikte bildirmektedir. Yeryüzünün yaklaşık üç buçuk-dört km. üzerinde bulunan ana bulut kümelerinin dönüş yönü, hava şartlarından bağımsız olarak dâimâ aynı istikâmette olur. Yani batıdan doğuya doğru… Aynı zamanda dünya da aynı yönde dönmeye devam etmektedir. Böylece biz saatte 1666 km. hızla dönen bir gezegenin üzerinde sükûnet ve güven içinde, döndüğümüzü fark etmeden yaşamaya da devam ederiz. Dünya’nın En Alçak Bölgesi Yakın zamanda yapılan araştırmalarda, “Ölü Deniz” diye anılan Lut Gölü’nün deniz seviyesinin de aşağısında ve karalarının en alçak seviyesinde olduğu şu âyetle tespit edilmiştir “Elif. Lâm. Mîm. Rumlar, Arapların bulunduğu bölgeye en yakın ve seviyesi en düşük bir yerde yenilgiye uğradılar...” er-Rûm, 1-3 Lût Gölü’nün bulunduğu bu mekân, ahlâksızlıklarından ötürü helâk edilen Sodom-Gomore halkının yerin dibine geçtiği yerdir. Lût Gölü’nün yüzeyi, deniz seviyesinin yaklaşık 400 metre altındadır ve gölün en derin kesimi de 300 metre civarındadır. Buna göre göl tabanı, deniz seviyesinden yaklaşık 700 metre daha aşağıdadır. On dört asır evvel, daha Dünya coğrafyası tam olarak tespit edilememişken Kur’ân-ı Kerîm’in bu mekândan “seviyesi en düşük yer” olarak bahsetmesi bir Kur’ân mûcizesidir. Jeoloji uzmanı Prof. Dr. Balmar, bir seminerinde araştırmacı Abdülmecîd ez-Zindânî’den mevzu ile alakalı âyeti duyduğunda baştan itiraz etmiş, daha sonra yaptığı ilmî incelemelerin ardından şöyle demiştir “Hayret! Hayret! Bu Kitap, hem geçmişi hem şu ânı hem de geleceği anlatıyor!.. Bunları bilmeye hiçbir insanın gücü yetemez!” Daha sonra bu Profesör, Mısır’da Jeoloji Alanında Kur’ân’ın İ’câzı» adlı bir teblîğ sundu. Son olarak şöyle dedi “–Ben Hazret-i Peygamber’in yaşadığı asrın hayat özelliklerini bilmiyorum! Ancak sade bir hayat yaşadığı husûsunda bir malumatım var! Bir bu duruma ve bir de Kurân’daki erişilmez bilgilere bakıyorum ve anlıyorum ki, Kur’ân’ın o döneme ait bir kültürün eseri olabileceğini düşünmek çok yanlış! Bu kitap, semâvî, ilahi bir bilgi hazinesidir!..” Yükseldikçe Hava Basıncının Düşmesi Bugünkü tespitlere göre normal atmosfer basıncı 1013 milibardır. Deniz seviyesinden itibaren göğe doğru yükseldikçe ortalama her 10,5 metrede basınç 1 milibar azalır. Sıcaklık ise yükseldikçe ortalama her 100 metrede 0,5 derece düşer. Aynı şekilde, yerden yükseldikçe atmosfer yoğunluğu ve tozların, dolayısıyla oksijen yoğunluğunun da azaldığı görülür. Bu sebeple, yükseldikçe nefes darlığı, konuşma ve görme zorlukları, baygınlık hâlleri meydana gelir. Hattâ metreyi geçince özel cihaz kullanılmadığı takdirde nefes alınamadığından ölüm söz konusu olmaktadır. Bu sebeple yüksek uçuşlarda oksijen tüpü kullanılır. Henüz yeni keşfedilmiş sayılabilecek bu gerçeğe Kur’ân-ı Kerîm on dört asır önce “Allah, kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar; kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, o kimse gökte yükseliyormuş gibi dar ve tıkanık yapar!” el-En’âm, 125 âyetiyle işaret etmiştir. İki Denizi Ayıran Perde Rahmân sûresinin 19 ve 20. âyetlerinde “İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Fakat aralarında bir engel vardır; birbirine geçip karışmazlar! Kendi yapılarını muhafaza ederler.” buyrulmuştur. Bu âyetlerde bildirilen hakikat, ancak 20. asırda anlaşılan bir Kur’ân mucizesidir. Yapılan bir araştırmada Akdeniz’in suyu ile Atlas Okyanusu’nun suyu iki denizin birleştiği yerde, sanki suların birbirine karışmasını engelleyen görünmeyen bir perde olduğu tespit edilmiştir. Böylece iki denizin suyu birbirine karışmamakta, her iki denizin suyu kendi özelliğini korumaktadır. Adeta Cebel-i Târık Boğazı’nda ilâhî kudreti sergileyen mucizevî bir perde vardır. İnkârcıların iddia ettikleri gibi, Medeniyetten uzak, câhil bir toplumun ve o toplum içindeki ümmî bir insanın o zaman bu gerçekleri kendiliğinden bilip söylemesi hiç mümkün müdür? Amerikalı deniz uzmanı Prof. Dr. Heyy de, yaptığı uzun ilmî araştırmalar ve incelemeler sonucunda şu gerçeklere ulaşmıştır Engin suların arasına çekilen ilâhî bir kudret perdesi vardır. Bu perde, iki denizin birbirine karışmasını engelliyor. Bununla beraber, iki deniz suyunun birbirine geçmesine engel olmuyor. Ancak bu akışı, her iki tarafın sularının geçtiği tarafın taşıdığı kimyevî muhtevâya göre ayarladıktan sonra gerçekleştiriyor. Yâni bu perde, geçmesi gerekeni geçiren, geçmemesi gerekeni engelleyen çift taraflı bir süzgeç gibidir. Çünkü bütün deniz ve okyanus sularının özellikleri ayrıdır. Öyle ki, sıcaklık ve tuzluluk oranlarından, bünyelerinde yaşayan canlıların farklılığına kadar her biri ayrı bir âlemi ifâde eder. Prof. Dr. Heyy’e bu hususta Kur’ân’da olan bilgiler gösterilince, onun da birçok insaflı ilim adamı gibi hayret ve dehşet içinde dilinden şu cümleler dökülmüştür “–Doğrusu ben, bu bilgileri Kur’ân’da gördüğüme çok şaşırdım! Bunların bilgilerin asla bir beşer sözü olamayacağını düşünüyorum! Bu gerçekler, mutlaka Allah tarafından bildirilmiş olmalı!” KUR’AN OKUMA VE DİNLEME Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okuyacak kimsenin abdestli olması gerekir. Çünkü abdestsiz olarak mushafa dokunulamaz. Yüce Allah bu konuda “Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur’an’dır. O’na ancak temizlenenler dokunabilir.”[31] buyurmaktadır. Kur’an okumaya “eûzu besmele” çekerek başlanır. Bir ayette “Kur’an okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın”[32] buyrulmuştur. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”[33] Kur’an okurken, edeple ve Allah’ın huzurunda olduğumuzun şuuru içinde olmalı, Yüce yaratanın sözlerini okuduğumuz hatırdan çıkarılmamalıdır. Kur’an huşu içerisinde okunmalıdır. Okunan kısımların manasını anlamaya çalışmalı manalar üzerinde tefekkür edilmelidir. Kur’an, edep, hürmet ve tazim içinde dinlenmelidir. Kur’an temiz bir yerde muhafaza edilmeli, eskimiş ve hırpalanmış mushaflar ortada bırakılmamalı, okunmayacak hale gelmiş olanlar uygun bir yerde toprağa gömülmelidir. Kur’an öyle mübarek, öyle yüce bir kitaptır ki O’nun sadece sedasını dinlemek ve hakikat bilgisini gözden geçirmek kâfi değildir. Onun ebediyet, yani ahiret hayatını kurtarma yollarını gösteren mübarek emirlerine bir gönül vecdi ile itaat etmek icap eder. Çünkü Kur’an, hayat yolculuğunun meçhullerini malum kılan, sorularını çözüme kavuşturan, karanlıklarını aydınlatan; akıl ve kalp için her bakımdan tatminkar delilleri ihtiva eden yegane ilahi kitaptır. Kur’an-ı Kerim’i nasıl aziz tutmak, rahle ve kürsülerin üzerine koymak lazımsa, Kur’an’ı kalbinde taşıyan, yani canlı bir Kur’an olan hafızları da o şekilde aziz tutmak ve başköşeye oturtmak lazımdır. Zira Uhud’da Ensâr “–Yâ Rasûlallâh! Şehidlerimiz pek çok. Ne yapalım, bize ne buyurursunuz?” diye sorduklarında, Rasûl-i Ekrem Efendimiz “–Derin ve geniş kabirler kazınız, her kabre ikişer, üçer şehitleri koyunuz!” buyurdu. Sahabiler, “–Önce hangilerini koyalım?” diye sordular. Efendimiz, “–En çok Kur’ân bileni önce koyunuz!” buyurdu. Nesâî, Cenâiz, 86, 87, 90, 91 Hz. Ömer de bizlere Kur’an’la alakalı olarak şunu tavsiye etmiştir “Gücünüz yeterse Kur’an’ın sizlere şefaatçi olmasını; hasmınız olmamasını temin etmeye çalışınız. Zira Kur’an’ın şefaat ettiği kimse cennete; şikayetçi olduğu şahıs da cehenneme gider. Biliniz ki bu Kur’an, hidayet menbaı ve ilimlerin en parlağıdır. O, Rahman’dan gelen ve kendisiyle kör gözlerin, sağır kulakların ve kilitli kalplerin açıldığı en son kitaptır...” Ali el-Muttaki, II, 285-286/4019 Dipnotlar [1] Furkân sûresi, 32. ayet [2] Bu ayetler için bk. Bakara sûresi, 185; Duhan sûresi, 1-3 ; Kadr sûresi, 1. ayetler [3] Tür sûresi, 2-3. ayetler [4] En’am sûresi, 102- 103; İhlas sûresi, 1-4; Furkan sûresi, 2. ayetler [5] Nahl sûresi, 49. ayet [6] Bakara sûresi, 213. ayet [7] İnfitar sûresi, 1-5. ayet [8] Yasin sûresi, 51. ayet [9] Hicr sûresi, 99. ayet [10] Asr sûresi, 1-3. ayetler [11] Ahzab sûresi, 70. ayet [12] İsra sûresi, 35-37. ayetler [13] Nahl sûresi, 90. ayet [14] Maide sûresi, 90. ayet [15] Kalem sûresi, 3. ayet [16] Teğabun sures, 3. ayet [17] Nebe Sûresi, 6-16. ayetler [18] Zûmer Sûresi, 6. ayet [19] İsra Sûresi, 35. ayet [20] Nise ayet [21] Maide Sûresi, 32. ayet [22] Ali İmran sûresi, 104. ayet [23] Tevbe sûresi, 41. ayet [24] Maide Sûresi, 44; Nisa Sûresi, 163; Maide Sûresi, 46; İbrahim Sûresi, 52. ayetler [25] Ahzab sûresi. 21, 45-46. ayetler [26] Ali İmran Sûresi, 137. ayet [27] Mü’min sûresi, 60. ayet [28] Bakara sûresi, 285. ayet [29] İsra sûresi, 88. ayet [30] Bakara sûresi, 23-24. Ayrıca bk. Hud sûresi, 13, Tur sûresi, 33-34. ayetler [31] Vakıa sûresi, 77-79. ayet [32] Nahl sûresi, 98. ayet [33] Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân 21; Ebû Dâvud, Salât 349 Kaynak İslam Akaidi, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
Kur'an-ı Kerimin indiriliş süreci...Kuranı Kerimin indiriliş süreci nasıl oldu?Kuranı Keri nasıl ve hangi sürede inzal oldu?Kuranı Kerimin indirilme süreci ne kadardır? Allah tarafından gönderilen ilahî kitapların sonuncusu olan Kur’an-ı Kerim,23 senede en son ve hak peygamber Hz. Muhammedsas’e indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an terim olarak şöyle tarif edilir “Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı, Peygamber Efendimiz’den bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı ilâhî kelamdır.” Bu tarifte; “Hz. Peygamber’e indirilen” derken, Hz. Muhammed kastedilmektedir. “tevatür yoluyla nakledilmiş olan” derken, her devirde yalan üzerine birleşmelerini aklın imkansız gördüğü bir topluluk tarafından nakledildiği ve nesilden nesile böyle geçtiği için onun, Allah’a ait oluşunun kesinliği ifade edilmektedir. “ okunmasıyla ibadet edilen” derken de, Kur’an’ı okumanın ibadet olduğuna, namaz ibadetinde vahyedilen metnin okunması gerektiğine işaret edilmektedir. Kur’an-ı Kerim, Allah Tealâ’nın gönderdiği kitapların sonuncusudur. Çünkü, Allah Tealâ onu, son peygamber, Hz. Muhammed Mustafa sas vasıtasıyla göndermiştir. Allah Tealâ, Peygamberimizden başka Peygamber görevlendirmeyeceği gibi Ahzab başka kitap da göndermeyecek ve insanlık var olduğu sürece Kur’an-ı Kerim de insanlığa yol göstermeye devam edecektir. Kur’an-ı Kerim, Allah Teâlâ’dan Hz. Peygamber’e melek Cebrâil aracılığı ile ve vahiy yoluyla indirilmiştir. Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimizin hayatında tamamen yazılıp tespit edilmiş ve daha sonra da Hz. Ebu Bekir zamanında mushaf kitap haline getirilmiştir. Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz’e vahyolunduğu günden beri hiçbir değişikliğe uğramadan bize kadar gelmiştir. Diğer semavi kitaplar Tevrat, Zebur ve İncil zamanla değişikliğe uğramış, insanlar tarafından ilave ve çıkartmalar yapılmak sûretiyle değiştirilmiştir. İndiği gibi bir kelime ilâve edilmeden ve bir kelime eksilmeden günümüze kadar gelen tek kitap Kur’an-ı Kerimdir. Çünkü onun her türlü değişiklikten korunacağı Allah Tealâ tarafından va’d edilmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur “Şüphesiz ki Kur’an’ı Biz indirdik, onun koruyucusu da Biziz.” Hicr,9 Kur’an-ı Kerim eşi olmayan bir kitaptır, çünkü o, insan sözü değil, Allah kelâmıdır. Lafzı da manası da Allah’ındır. Peygamber Efendimiz sadece onu insanlara tebliğ etmekle görevlidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur “De ki, her kim Cebrâil’e düşman ise, bilsin ki o, Kur’an-ı Kerim’i Allah’ın izni ile kendisinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve mü’minlere müjdeci olarak, senin kalbine indirmiştir.” Bakara, 97 Yani o, ne Cebrâil’in ne de senin sözündür. Cebrâil as da onu kendiliğinden getirmiş değildir. Allah’ın sözü olan bu kitabı yine Allah’ın izniyle indirmiştir. Kur’an-ı Kerim’in eşsiz bir kitap olduğu sadece bir iddia değildir. Kur’an-ı Kerim bu konuda meydan okuyor “Kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah’tan başka güvendiklerinizi de yardıma çağırın.” Bakara, 23 işte, burada da gördüğümüz gibi Kur’an, kendisine benzer bir kitap değil, bir sûre meydana getirilmesini istemiş, bunun başarılamayacağını da haber vermiştir. Şöyle buyurulmuştur “De ki, insanlar ve cinler birbirine yardımcı olarak Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, andolsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar.” İsrâ, 88 Kur’an-ı Kerim bu çağrıyı ne zaman yapmıştır? Arapların şiir ve hitabette doruk noktasında oldukları bir devirde nazil olmuş ve bu çağrıyı yapmıştır. Fakat bırakın bir benzerini meydana getirmeyi, bir sûresinin bile benzerini yapamamışlardır. Kolayca ezberlenilmesi, kısa zamanda etrafa yayılması, manasının kolayca anlaşılması, zihinlerde ve akıllarda derece derece bir gelişme ve alıştırma sağlaması, inançların ve değer yargılarının yavaş yavaş güçlenip kökleşmesi ve benzeri sebeplerle, Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık 23 senede, bölümler halinde yani bazen ayet ayet, bazen de sûre sûre indirilmiştir. Yüce Allah Kur’an’ın bir defada toptan indirilmeyişinin sebebini yine Kur’an’da şöyle açıklamaktadır “İnkar edenler Kur’an ona bir defada topluca inmeli değil miydi? Dediler. Biz onu Senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu tane tane okuduk.” Furkan, 32 Âyetler doğrudan doğruya indiği gibi, çoğunlukla meydana gelen bir olayın hemen sonrasında olayı çözümlemek ve sorulan soruları cevaplamak için inerdi ki, âyetin inmesine sebep olan olay veya soruya “sebeb-i nüzûl” iniş sebebi denilir. Kur’an-ı Kerim kendisinin, bir âyette Ramazan Ayında Bakara, 185, bir başka âyette mübarek bir gecede Duhân, 1-3, bir diğer ayette de Kadir Gecesinde Kadir, 1 inmeye başladığını haber vermektedir. Kadir Gecesinin Ramazan Ayında mübarek bir gece olduğu göz önünde tutulursa, âyetler arasında bir çelişkinin de bulunmadığı anlaşılır. Peygamber Efendimiz’e ilk inen ayetler, Kur’an-ı Kerim’de Alak Sûresinin ilk beş ayetidir. Bu ayetler Peygamber Efendimiz’e Hira Mağarasında bulunduğu sırada inmiştir. Peygamber Efendimiz zaman zaman evinden ayrılarak Mekke’nin kuzey doğusunda bulunan Hira Mağarasına çekilir, burada bazen günlerce kalarak ibadet eder, düşüncelere dalardı. Peygamber Efendimiz 40 yaşında iken, miladın 610. yılında bir Ramazan Ayında mağarada bulunduğu sırada Cebrâil adındaki melek kendisine gelerek Alak Sûresinin ilk beş ayetini getirmiş ve peygamber olarak görevlendirildiğini bildirmiştir. Peygamber Efendimiz o anı şöyle anlatır “Melek bana Oku, dedi. Ben Okuma bilmem, dedim. Bunun üzerine melek beni alıp gücüm tükeninceye kadar sıktı. Sonra beni bırakıp yine Oku, dedi. Ben de ona Okuma bilmem, dedim. Yine beni alıp ikinci defa takatım kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp Oku, dedi. Ben Okuma bilmem, dedim. Nihayet beni alıp üçüncü defa sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı Alak’tan yarattı. Oku, Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Kalemle yazmayı öğreten O’dur. İnsana bilmediğini O öğretti.” dedi. Cebrâil Aleyhisselam bu ilk ayetleri tebliğ etmiş ve peygamber olarak görevlendirilmiş olduğu da Peygamber Efendimiz’e müjdelenmişti. Peygamber Efendimiz ilk defa kendisine inen ayetleri öğrendikten sonra korkudan yüreği titreyerek eşi Hz. Hatice’nin yanına geldi. Olup bitenleri O’na anlattı ve “Kendimden korktum” dedi. Hz. Hatice ise Peygamber Efendimiz’e “Öyle deme, Allah’a yemin ederim ki, Allah Teâlâ hiçbir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen akrabalık bağlarına hürmet ediyor, borçluların borcunu ödüyor, yoksullara yardım ediyorsun. Misafirlere ikramda bulunuyor, doğruları destekliyorsun” dedi. Bundan sonra bir süre vahiy kesildi. Peygamber Efendimiz vahyin kesilmesinden söz ederken şöyle buyurdu “Bir gün giderken birden bire gökyüzünde bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de gördüm ki Hira’da bana gelen melek yerle gök arasını doldurmuştu. Çok korktum, evime döndüm ve Beni örtünüz, beni örtünüz dedim. Beni örttüler. Bunun üzerine Allah Teâlâ Ey bürünüp sarınan, kalk ve insanları uyar. Sadece Rabbini yücelt, elbiseni temizle, pislikten sakın. Müddessir, 1-5 ayetleri nazil oldu.” Böylece vahiy tekrar gelmeye, Kur’an ayetleri inmeye başladı. Kur’an-ı Kerim toptan nazil olmamıştır. Kısa kısa bölümler ayetler ve sûreler halinde inerek 23 senede tamamlanmıştır. İnen bölümleri Peygamber Efendimiz vahiy katiplerine yazdırıyor, aynı zamanda bunlar ashab tarafından da ezberleniyordu. Kur’an-ı Kerim’den her bölüm indikçe bunun nereye konacağını Peygamber Efendimiz vahiy katiplerine bildiriyor, onlar da onu gösterilen yere yazıyorlardı. Çünkü Kur’an-ı Kerim toptan inmediği gibi mushafta yazılı olduğu şekilde sıra ile de inmemiştir. Bazen bir sûre tamamlanmadan başka bir sûreye ait ayetlerin indiği de olmuştur. Nitekim ilk nazil olan inen ayetler ilk sûrede yer almamış, Kur’an-ı Kerim’in 96. sûresi olan Alak Sûresine konmuştur. Kur’an-ı Kerim’in bir kısmı Peygamber Efendimiz’e Mekke’de iken nazil olmuş, bir kısmı da Mekke’den Medine’ye hicretten sonra Medine’de inmiştir. Mekke’de inen sûrelere Mekkî Sûre, Medine’de inen sûrelere de Medenî sûre denir. Buna göre Kur’an-ı Kerim’in 114 sûresinden 87’si Mekke’de, 27’si de Medine’de inmiştir. Bir sûrenin nerede nazil olduğu indiği sûrenin baş tarafında o sûrenin adıyla birlikte yazılmıştır. Vahyolunan ayetler Peygamber Efendimiz ve müslümanlar tarafından ezberlenirken diğer taraftan da Peygamber Efendimiz’in emriyle vahiy katipleri tarafından da yazılıyordu. Dört halife Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali Zeyd bin Sâbit, Ubeyy bin Ka’b, Halid bin Ebî Sufyan Peygamber Efendimiz’in vahiy katibi olarak görevlendirdiği sahabîlerdir. Vahiy katipleri Kur’an ayetlerini ince taşlar, kürek kemikleri, hurma dalları ve deriler üzerine yazıyorlardı. Çünkü henüz kağıt yoktu. Peygamber Efendimiz, inen ayetlerin doğru yazılıp yazılmadığını kontrol etmek üzere ayetleri okuyor ve vahiy katiplerine okutuyordu. Böylece Kur’an-ı Kerim daha Peygamber Efendimiz zamanında yazılma ve ezberlenme suretiyle korunmuştu. Kısaca Kur’an-ı Kerim, yaklaşık olarak 23 senede, Cebrâil Aleyhisselam vasıtası ile en son peygamber Hz. Muhammedsas’e, ayet ayet, bazen de sûreler halinde Arapça olarak indirilmiş, manası da lafzı da Allah’a ait ilâhi bir kitaptır; 114 sûre ve yaklaşık bir ifade ile 6666 ayetten oluşmaktadır. Âyetler doğrudan doğruya indiği Son eklenen ruyalar rüya tabiri Rüyada beyaz kıyafetli olarak hz. Ali'yi görmek Dağdan inerken kurbağadan korkup bağırdım Altın yüzük, kar, ölü hayvanlar ve bal ikram ettim Rüyamda bulaşık makinası almam ne demek devamlı dişlerim elime dökülüyor agrısız rüyam da başka kimse nı namaz kıldı nı gormek rüyada kar görmek rüyamda sigara paketini eşime verdim ruyamda sag elımın sarktıgını gordum
Konularına göre alfabetik Kur’an sistematik fihristi kelime sözleri. At Kur’anı Kerim de sure ve ayetlerin anlamları meali nedir? Kurani Kerimde at hakkında neler söylüyor? Atı anlatan ayetler nelerdir? Kuranda geçen at ile ilgili arapça sure ve ayetlerin okunuşları hangileridir? Al-i İmran Suresi, 14. ayet meali Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara süslü ve çekici’ kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. Al-i İmran Suresi, 14. ayet okunuşu Zuyyine lin nâsi hubbuş şehevâti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel harsharsi, zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂBmeâbi. Enfal Suresi, 60. ayet meali Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size eksiksiz olarak ödenir’ ve siz haksızlığa uğratılmazsınız. Enfal Suresi, 60. ayet okunuşu Ve eiddu lehüm mesteta’tüm min kuvvetiv ve mir ribatıl hayli türhibune bihı adüvvellahi ve adüvveküm ve aharıne min dunihim la ta’lemunehüm allahü ya’lemühüm ve ma tünfiku min şey’in fı sebılillahi yüveffe ileyküm ve entüm la tuzlemun Nahl Suresi, 8. ayet meali Onlara binmeniz ve süs için atları, katırları ve merkebleri yarattı. Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? Nahl Suresi, 8. ayet okunuşu Vel hayle vel bigâle vel hamîre li terkebûhâ ve zînehzîneten, ve yahluku mâ lâ ta’lemûnta’lemûne. Sad Suresi, 31. ayet meali Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. Sad Suresi, 31. ayet okunuşu İz urida aleyhi bil aşiyyis sâfinâtul ciyâdciyâdu. Sad Suresi, 33. ayet meali “Onları bana geri getirin” dedi. Sonra onların bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. Sad Suresi, 33. ayet okunuşu Ruddûhâ aleyyaleyye, fe tafika meshan bis sûkı vel a’nâka’nâkı. Haşr Suresi, 6. ayet meali Onlardan Allah’ın elçisine verdiği “fey’e” gelince, ki siz buna karşı bunu elde etmek için ne at, ne deve sürdünüz. Ancak Allah, elçilerini dilediklerinin üstüne musallat kılar. Allah, herşeye güç yetirendir. Haşr Suresi, 6. ayet okunuşu Ve mâ efâ allâhu alâ resûlihî minhum fe mâ evceftum aleyhi min haylin ve lâ rikâbin ve lâkinnallâhe yusallitu rusulehu alâ men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîrkadîrun.
kuranın arapça indirilmesi ile ilgili ayetler