4. Bir ünsüz, bir ünlüden oluşan heceler (S+Ü): el - ma, ar - ka - daş, gör- gü 5. Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S): bil-dik, yal – nız - lık 6. Bir ünsüz, bir ünlü ,iki ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S+S): Türk, kurt, sarp, se-vinç-ten. Bunlardan ilk üçü kelimenin sadece ilk hecesi olabilir.
HECE TÜRLERİ. Bir takım özelliklerine göre heceler ikiye ayrılmaktadır: 1. Açık hece (syllabe ouverte): Bir ünlü ile biten hecedir: ka-ma, ça-kı, te-pe-de-ki, ba-ba vb. 2. Kapalı hece (syllabe fermee): Bir ünsüz ile biten hecedir: kay-mak, çak-mak vb. Birçok dil gibi Türkçenin de kök sözleri tek hecelidir.
Bir sözcüğün ilk hecesi içinde kalın ünlü (a, ı, o, u) yer alıyorsa, hecedeki ünsüz harf de kalın olur. Şayet ilk hecedeki ünlü inceyse (e, i, ö, ü) hecedeki ünsüz de ince olur. Bu kural sadece kalınlık - incelik uyumuna içinde yer alan 20 ünsüz için geçerlidir. Çünkü m harfinin kalın veya ince biçimi yoktur.
e Ünlü birleşmesi İlki ünlüyle biten, ikincisi ünlüyle başlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleşik kelimelerde, peş peşe gelen ünlülerin kaynaşarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: bulamaç (9NJs. Şiir Bilgisi Konusu Anlatımı; Türk edebiyatında önemli bir yer tutmaktadır. Duygu ve düşüncelerin yani insanın iç dünyasının, başkalarının ruhunda heyecan uyandıracak bir biçimde genellikle ölçülü, kafiyeli mısra kümeleri ile anlatılmasına şiir denir. Şiirin de bir konusu, bir planı vardır. Şiirin dış görünüşüne “biçim”, iç görünüşüne muhteva denir. Biçim bakımından incelemede “nazım şekli, nazım birimi, kafiye, vezin ve dil özellikleri” İçeriği1 Şiir Bilgisi Konu Aruz Hece Serbest Kafiye Uyak Kafiye Örgüsü2 Şiir Bilgisi Konu Aruz Hece Serbest Kafiye Uyak Yarım Tam Zengin Tunç Cinaslı Redif Türleri Çeşitleri Kafiye Çapraz Uyak Kafiye Düz Uyak Kafiye Sarma Uyak KafiyeÖlçüAruz ÖlçüsüHece ÖlçüsüSerbest ÖlçüKafiye UyakRedifKafiye ÖrgüsüYukarıdaki şiir bilgisi konu anlatımı kavram bağlamında başlıkları Bilgisi Konu AnlatımıÖlçüŞiirde, manzum yazıda ahengi sağlamak için ölçüye başvurulur. “Aruz ölçüsü” ve “Hece ölçüsü” olmak üzere iki çeşit ölçü vardır. Bir de “serbest tarz”da yazılan ölçüsüz şiirler vardır. Şiirde ölçü Şiir Bilgisi Konu Anlatımının önemli alt başlıklarından ÖlçüsüŞiirlerdeki dizelerin, hecelerin uzunluk ve kısalık durumlarına göre hazırlanmış aruz kalıplarına, ses ahengi bakımından uymasını esas alan ölçüye “aruz ölçüsü vezni” vezniyle yazılmış bir şiirin dizelerinde hece sayısı bakımından denklik aranmaz. Dize içinde hecelerin açıklık-kapalılık kısalık-uzunluk gibi ses değeri bakımından denk olması gerekir. Aruz, Arap edebiyatına ait bir ölçüdür. Fars, İran edebiyatına, onlardan da Türklerin İslâmiyet’i kabul etmesinden sonra Türk edebiyatına geçmiştir. Türk edebiyatında aruz ölçüsüyle yazılmış olarak elimizde bulunan ilk yapıt, Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig Mutluluk Veren Bilgi adlı ölçü, Türk edebiyatında özellikle divan şiirlerinde kullanılmıştır. Divan edebiyatı döneminde kullanılan klasik aruz ölçüsünün üç temel kuralı vardırBir şiirde bir tek kalıp kullanılır, yani şiir hangi kalıpla başlamışsa o kalıpla biter. Kafiye göz içindir yani kafiye yapılacak seslerin yazılış ve okunuşlarının aynı olması gerekir. Kafiye yapılacak sözcüklerin aynı türden olması gerekir yani isimlerle isimler, fiillerle filler… kafiye oluşturabilir. Aruz, Arap diline dayanır ve bu dilin özelliklerine göre kullanılır. Türkçe, Arapçada olduğu gibi uzun sesler içermez. Bu nedenle aruzu kullanan şairler bazı sıkıntılar yaşamışlardır. Aruzun Türkçeye uygulanmasında birçok hata, zorlama görülür. Şairler şiirlerinde ölçüye uyabilmek için pek çok Arapça ve Farsça sözcüğü Türk diline sonra özelikle Fransız edebiyatı Türk edebiyatını da derinden etkilemiştir. Türk edebiyatı da değişmeye başlamış, aruz-hece tartışmaları ortaya çıkmıştır. Arap, Fars ve Türk şairleri tarafından ortak şiir tekniği olarak kullanılan aruz ölçüsünün temel kuralları 19. yüzyılda yıkılmıştır. Yeni bir aruz anlayışı ortaya çıkmıştır. Aruz bu dönemden itibaren Tevfik Fikret, Mehmet Akif ve Yahya Kemal ile tamamen Türk Aruzu’ hâline gelmiştir. 1908 yılında başlayan aruz-hece tartışmasından hecenin galibiyetle çıkması, dilde de sadeleşme akımını başlatmıştır. Cumhuriyet döneminde ise hece ölçüsü aruza kesin bir üstünlük sağlamış, çok yaygın şekilde HeceleriAruz ölçüsünde bütün sözcüklerdeki heceler, açık ve kapalı heceler olmak üzere iki kümede Açık-kısa hece “a. e. ı, i. o, ö, u, ü” sesli harflerinden biriyle vokal biter. Üstlerinde uzatma işareti bulunmaz. Açık heceler nokta işareti ile gösterilir. Ya-tı-lı A-ra-ba-lı A-na-do-lu Kö-yü-neÜzerinde uzatma işareti bulunmayan “a, e, i, u, ü” gibi yalnız bir ünlüden oluşan heceler açık hecedir. Bir ünlü ve üzerinde uzatma işareti olmayan bir ünsüz harften kurulan “bu, sa, rü, to, de, kö” gibi heceler açık hecedir. “Kâğıt” sözcüğünün ilk hecesindeki “kâ” hecesinde olduğu gibi bir ünsüz ve üzerinde inceltme işareti bulunan heceler açık hecedir. Ünlü harfte uzatma değil, inceltme işareti olmalıdır. Uzatma işareti olursa kapalı hece olur, uzun Kapalı-uzun hece Uzun okunan ya da ünsüzle biten hecelerdir. Bu heceler tam ses değerindedir. Kapalı heceler çizgi işareti ile gösterilir. Kaç, gül, son, yük, â, û, î. Kapalı uzun okunan heceler değişik şekillerde oluşabilirArapça ve Farsçadan gelen “â, û, î” gibi üzerinde uzatma işareti bulunan, sesli harflerden oluşan heceler uzun hecedir. İçinde uzatma işareti bulunmayan seslerden meydana gelen, ünsüz bir harfle biten “al, es, uç, ot” gibi bir ünlü ve bir ünsüz harften kurulan heceler kapalı hecedir. Ünsüz harfle başlayan ve üstünde uzatma işareti bulunan bir ünlü harfle biten “bâ, lâ, tû, sî” gibi heceler uzun hecedir. Bir ünsüz, bir ünlü ve bir ünsüzden oluşan “yat, kıs, kin, gör, sev, son, dur” gibi heceler kapalı hecedir. İki ünsüzün sonda ve yan yana bulunduğu “alt, ört, üst” gibi heceler kapalı hecedir. Bir ünsüz harfin, bir ünlü harfin ve yan yana iki ünsüz harfin bir araya gelmesiyle kurulan “Türk, kork, yurt, sırt” gibi heceler kapalı hecedir. “Dükkân” sözcüğünün ikinci hecesindeki “kân” hecesinde olduğu gibi bir ünsüz harf ile, üzerinde inceltme işareti bulunan bir ünlü harfin ve bir ünsüz harfin bir araya gelmesiyle oluşan heceler kapalı hecedir. Bunlar bir tam ses değerindedir. Seste uzatma değil, incelteme işareti olmalıdır. Uzatma işareti olursa, hece bir buçuk ses değerinde olur. Dize sonlarındaki bütün heceler, açık da olsa, kapalı hece sayılır ve çizgi - ile Birleşik hece Arapça ve Farsçadan gelen bazı sözcükler birleşik hece sayılır. Bu hecelerin ses değeri bir tam ses ve bir yarım sestir. Yani bunlar bir buçuk ses değerindedir. Birleşik heceler bir çizgi ve bir nokta -. şeklinde gösterilir. âb, yâr, rûz…Arapça ve Farsçadan gelen, ilk harfi ünlü ve uzun olan, ikinci harfi ise ünsüz olan “âb, ûl” gibi heceler bir buçuk ses değerinde olan birleşik ve Farsçadan geçen, bir ünsüz harf ile, üzerinde uzatma işareti bulunan bir ünlü ve bir ünsüz harfin bir araya gelmesiyle oluşan “hâl, yâr, rûz” gibi heceler birleşik hece ve Farsçadan geçen bir ünsüz harf ile, bir ünlü ve iki ünsüz harfin bir araya gelmesiyle oluşan “çeşm, aşk, şevk” gibi heceler birleşik hece KusurlarıAruz ölçüsünde esas olan, dizelerde alt alta gelen hecelerin, uzunluk-kısalık yani ses değeri bakımından denk olmasıdır. Türkçenin dil yapısı, aruzun bu özelliğine uymaz. Çünkü Türkçede uzun sesli harf yoktur. Dolayısıyla Türk şiirinde aruza ait bu denklik, her sözcükte sağlanamayabilir. Bu bağlamda, ses denkliğini sağlamak ve heceleri ölçüye uydurmak için bazı heceler değişikliğe uğratılır. Bu değişikliğe “aruz kusurları” İmale çekme, uzatma Kısa olan bazı hecelerin ölçüye uydurulması için uzun okunmasına Zihaf kısma İmalenin tersidir. Arapça ve Farsça sözcüklerdeki uzun heceyi, ölçünün gerektirdiği yerde kısa hece gibi okumaya Med kabartma Aruzda ritim denen iç ahengi sağlamak amacıyla iki heceyi bir hece durumuna getirmek. yani bir tam sesi bir buçuk sese yükseltmektir. Med, her zaman bir uzun hece ve onu takip eden kısa hece arasında yapılır. Yani med, iki kapalı hece arasında bir açık hece bulunması gerektiğinde sonu bir uzun ünlü ve bir ünsüzle biten birinci heceyi imaleden biraz daha uzun Vasl ulama, ulaştırma, liyezon Kapalı bir heceyi açık hâle getirmek için, son hecesi ünsüz bir harfle biten bir sözcüğün, kendinden sonra gelen ve ilk hecesi ünlü olan sözcüğe kendiliğinden bağlanması ve iki sözcüğün tek sözcük gibi okunmasıdır. Ulama aslında bir kusur sayılmaz, çünkü şiirdeki musikiyi Kasr kısaltma, inceltme Uzun heceyi hafifletmek, inceltmektir. Aruzda uzun olan “mâh, şâh, nigâh” gibi bir sözcüğü hafifleştirerek “meh, şeh, nigeh” şeklinde okumaktır. “İstanbul” gibi kimi özel adların “Stanbul” şeklinde okunması da kasr ile Sekt-i melih Güzel kesme Sözlük anlamı güzel kesme’ dir. Yalnız “mef’ûlü mefa’ûlün” kalıbında yapılır. Bu parçalardaki “-lü” ve “me-” açık hecelerinin birleşerek bir uzun hece oluşturmasıyla bir uyum kesikliği meydana getirmektir. Bu durumda ölçü “mefûlün fa’ûlün fa’ûlün” biçimine ölçüsüyle yazılmış bir şiirdeki ölçüyü belirleyebilmek için şiiri oluşturan hecelerin . veya - işaretiyle gösterilmesine ve kalıplarının bulunmasına “takti denir. Takti, öçlünün parçalarını belirlemeyle ilgilidir. Dizenin son hecesinde açıklık-kapalılık aranmaz. Çünkü bu heceler her zaman uzun olarak kabul edilir ve çizgi ile - gösterilir. Takti yapılırken sözcükler başından, ortasından veya sonundan ne bir yüz ne bir pencere Bakıldıkça vahşet çöker yerlere . – – / . – – / . – – / . – fa’ûlün / fa’ûlün / fa’ûlün / fa’ülAruz KurallarıBir şiirin ölçüsü bulunurken şu işlemler yapılır Farsça tamlama eki olan “mi” ile “ve” anlamındaki “ü, vü” bağlacı vezin gereği uzun da kısa da olabilir. Bir şiirin vezni en az iki dizeden hareket ederek bulunabilir. Tek dizeye bakarak vezin bulunmaz. Hecelerin açık kapalı değerleri karşılıklı kontrol edilir. Önce imkân varsa ulama, yoksa imale yapılır. Zihaf çok az bulunduğu için en son o ihtimal düşünülür. Aruzla yazılmış dizelerin son heceleri her zaman uzun sayılır. Aruz ölçüsünde üç tane kapalı hece, yani kısa okunan hece yan yana gelmez çünkü buna uygun bir aruz kalıbı yoktur. Aruz vezninde tef’ileler heceleri bölebilir. Hece ölçüsündeki gibi okuyuşta tefilelerde durgu ÖlçüsüHer dizedeki hece sayısının eşitliğine dayanan ölçüye “hece ölçüsü” denir. Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirde ilk dize kaç heceden oluşmuşsa onu takip eden diğer dizeler de aynı sayıdaki heceden oluşur. Hece ölçüsündeki bütün heceler eşittir. Bu ölçüde açık-kapalı, uzun-kısa hece ayrımı yoktur. Şiir Bilgisi Konu Anlatımında hece ölçüsü için aşağıdaki detaylıca ölçü, bağlı olduğu dilin yapısından doğar. Hece ölçüsü Türk dilinin bir ürünüdür ve doğal olarak Türkçenin dil yapısına en uygun ölçüdür. Türklere aittir. Türk halk edebiyatının millî ölçüsü, hece ölçüsüdür. Türkler İslâmiyet sonrasında aruzla tanışana kadar hep bu millî ölçüyü kullanmışlardır. Türkler Anadolu’ya geçerken edebiyatlarını dolayısıyla da hece ölçüsünü de bu topraklara taşımışlardır. Özellikle halk edebiyatında ozanlar ve tasavvuf edebiyatındaki büyük sanatçılar hece vezniyle eserler vermişlerdir. Tanzimat döneminde ise hece vezni kent kültürüne de girmeye başlamıştır. Özellikle Namık Kemal, Ziya Paşa gibi sanatçılar bu ölçüye sıcak bakmışlar ancak şiirlerinin büyük çoğunluğunu divan edebiyatından alışkın oldukları aruz ölçüsüyle hece ölçüsü asıl taraftarlarını Miliî Edebiyat Döneminde bulmuştur. Tevfik Fikret’in çocuklar için yazdığı “Şermin” adlı eser, hece ölçüsüyle yazılan ilk eser sayılabilir. Sonra. Millî Edebiyatın öncülerinden kabul edilen Mehmet Emin Yurdakul’un sade dil ve hece vezniyle yazdığı ilk şiirleri 1897 de Servet-i Fünun dergisinde yayımlanmıştır. Servet-i Fünuncularla aynı dönemde eser vermesine rağmen heceyi en güzel şekilde kullanan bir diğer sanatçı da Rıza Tevfik Bölükbaşı de Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem gibi Millî Edebiyatçılar hem dilde sadeleşmeyi hem de şiirde hece veznini savunmuşlardır. Millî Edebiyat akımının etkisiyle Beş Hececiler şiirlerini hece vezniyle yazmışlar ve bu ölçüyü geliştirmişlerdir. Cumhuriyet Döneminde artık aruz öçlüsü etkisini tamamen yitirmiş ve neredeyse bütün şairler şiirlerini hece ölçüsüyle ölçüsünde iki temel özellik hece sayısı Hece ölçüsüyle yazılmış bir şiirin bütün dizeleri eşit sayıda heceden oluşur. Dizedeki hece sayısına “kalıp” denir. Hece sayısının eşitliği o dizenin ölçüsünü, kalıbını gösterir. Bir dize kaç heceden oluşuyorsa o dizenin kalıbı odur. Örneğin bir dize yedi heceden oluşuyorsa o dize yedili hece kalıbıyla yazılmış yol uzaktır 5 hece Menzili çoktur 5 hece Geçidi yoktur 5 hece Derin sular var 5 heceYunus Emre’ye ait olan bu şiirin dizelerine bakıldığında her bir dizenin beş 5 heceden oluştuğu görülmektedir. Öyleyse bu şiir beşli 5’li hece kalıbıyla ve durak Hece ölçüsüyle yazılmış bir dizenin belli bölümlere ayrılmasına “durgulanma”, bu bölümlerin yerlerine de “durak” denir. Hece ölçüsündeki “durak”, aruz ölçüsündeki takti’nin karşılığı sayılabilir. Ancak “takti”de sözcükler başından, sonundan veya ortasından bölünebilirken hece ölçüsünde “durak” yapılırken sözcükler şiir okunurken kulakta uyumlu bir izlenim bırakan anlamlı söz öbekleri arasında yapılabilir. Durak yapılan yerlerde nefes alma imkânı doğar. Duraklar kalıp içinde + işareti ile gösterilir. Dizelerde durak yapılan yerler / işareti ile gösterilir. Hece sayıları ise rakamla gösterilir. Şiirdeki hece kalıbı ve duraklarında çeşitli alternatifler hecelerden biri durağın sonuna getirilerek de durgulanma yapılabilir. İkili, üçlü gibi az heceden oluşan dizeler duraksız okunur. Bu dizeler aslında tek duraklıdır. Dize başlar, biter ve ondan sonra durulur. Yani durak böyle dizelerde dizenin her dizede değişen şiirler duraksız kabul edilir. Bununla birlikte aynı şiirde aynı hece ölçüsü içinde iki farklı duraklı kalıp ölçüsüyle yazılmış bir dizede 2-20 arasında hece vardır. En çok 7, 8 ve 11 heceden oluşan dizeler kullanılır. Hece ölçüsünün kalıplarındaki durak sayısı en az 2, en çok 5 olabilir. Bir dizede en fazla beş kez durak yapılabilir. Bir durağın kendi içindeki hece sayısı ise 1 ile 10 arasında değişir. Dizeler de duraklarına göre iki, üç, dört ve beş duraklılar olmak üzere dört grupta toplanabilir. Bir şiirde ölçü aynı olabilir ama duraklar değişebilir, değişik duraklar yağıyor / inceden 4+3 Gül açılır / goncadan 4+3 Ben yâri / kıskanırım 3+4 Yerdeki / karıncadan 3+4Bu anonim mani 7’li hece ölçüsüyle yazılmıştır ancak değişik iki durak kullanılmıştır. Bu maninin 1. ve 2., 3. ile 4. dizelerinde aynı durak sistemi edebiyatı döneminde Abdülhak Hamit Tarhan, duraksız şiir denemelerine girişmiştir. Cumhuriyet Döneminde ise Cahit Sıtkı Tarancı ve Ahmet Muhip Dıranas, hece ölçüsüyle serbest duraklı şiirler KalıplarıTürk edebiyatında, şiirlerde, hece sayısı ve durak şekillerine göre çeşitli hece ölçüleri kullanılmıştır. 2 heceden 20 heceye kadar çeşitlilik gösteren hece ölçüsü vardır. 5 ila 15 heceden oluşan dizeler yaygındır. Hece ölçüsünün bu çeşitleri, aruz kalıplarının karşılığı sayılabilir. Hece ölçüsünde en fazla kullanılanlar ise yedili, sekizli ve on birli hece Emrah’a ait olan aşağıdaki koşma ise on birli hece kalıbıyla 6+5=11 ile geçti gülşen ü bostan Eyler dertli bülbül zar garip garip Haraba yüz tuttu bezm-i gül-istan Ağla şimden gerü var garip garipSerbest ÖlçüDizelerinin oluşturulmasında herhangi bir ölçü birimi kullanılmayan şiirlerdir. Serbest tazrda yazılan şiirlerde aruz ölçüsü veya hece ölçüsü kullanılmaz. Dizeler serbest tarzda oluşturulur. Serbest şiirlerin bazı özellikleri vardır. Serbest şiirler,Ölçüsüz ve uyaksız olabilir. Ölçüsüz ancak uyaklı olabilir. Nazım birimi dörtlük, beyit, bölüm vb. bakımından serbest olabilir. Nazım Hikmet Ran’a ait olan aşağıdaki “Seviyorum Seni” şiiri hem nazım birimi hem ölçü bakımından serbest bir şiirdir. Ancak şiirin bazı dizeleri kendi aralarında seni ekmeği tuza banıp yer gibi Geceleyin ateşler içinde uyanarak Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi Ağır posta paketini, neyin nesi belirsiz Telâşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi Seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık İçimde kımıldanan bir şeyler gibi Seviyorum seni. “Yaşıyoruz çok şükür” der gibi. Kafiye UyakŞiir Bilgisi Konu Anlatımı için detaylı olarak incelenecek diğer bir konu da kafiye konusudur. En az iki dize sonunda, anlamı farklı, yazılışı aynı iki sözcük arasındaki ses benzerliğine “uyak kafiye” denir. Kafiye, bazen dizenin başında, bazen ortasında ama çoğunlukla dize sonlarında bulunan, ses benzerliği sağlayan şairlerimiz bu terimi “ayak’ sözcüğüyle karşılamaktadırlar. Halk edebiyatında uyak konusunda katı kurallar yoktur. Halk şairleri hafif bir ses benzerliğini dahi şiirlerinde kesin kurallara bağlamadan kafiye olarak kullanmışlardır. Çünkü halk şiirleri genelde saz eşliğinde söylenir. Yani halk edebiyatında şiir sözlü bir geleneğe sahip olduğundan göz kafiyesi değil de kulak kafiyesi esastır. Halk şiirinde kulakta hoş bir uyum bırakan her ses benzerliği uyak olarak kabul edilmiştir. Halk şiirinde en yaygın olarak “yarım uyak” kullanılmıştır. Halk şiirinde bir şiirin bazı bölümlerinde o şiirin bütününde kullanılan uyağın dışında kalan başka uyaklar da kullanılabilir. Bu tür şiirlerde şiirin geneline hâkim olan uyağa “ana uyak” denir. Bazı şiirlerde ise ana uyak bulunmayabilir, bu şiirlerde her dörtlük değişik şekilde uyaklı edebiyatında da kafiye şiirin temel unsurlarından biri olarak görülmüş, kafiyeye çok önem verilmiş, genelde zengin kafiye kullanılmıştır. Bunlar rediflerle de kuvvetlendirilmiştir. Divan edebiyatında şiirde Türkçe, Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerden yararlanılmıştır. Divan edebiyatında göz için kafiye anlayışı hâkim olmuştur. Yani divan edebiyatındaki şiirlerde birbiriyle kafiyeli olması istenen sözlerde yazılış bakımından, şekilce benzerlik aranır. Ayrıca sözcüklerin birbirleriyle kafiyeli olabilmesi için aynı türden olmasına dikkat edilir. Örneğin isimler isimlerle, fiiller fiillerle kendi arasında kafiye döneminde Batı’nın etkisiyle edebiyatın temelden sarsılması, pek çok kuralın değişmesine yol açmış, bundan kafiye anlayışı da nasibini almıştır. Özellikle Tanzimat Döneminin ikinci kuşak sanatçılarından biri olan Recaîzâde Mahmut Ekrem, göz için kafiye anlayışını terk ederek, “kulak için kafiye” düşüncesini ortaya atmış ve bunu kendisi uygulamıştır. Ona göre, harflerin yazılışı değil, ses değerleri benzer olmalıdır ve kafiye kulakta hoş bir etki bırakabilmelidir. Kafiyenin göz için mi. yoksa kulak için mi yapılacağı tartışması Hasan Âsaf adlı bir şairin aşağıdaki beytinden nurundan iken muktebes Mihr ü mehe etmek işâret abesBirinci dizenin sonundaki “muktebes” sözcüğü Arapça kökenlidir ve bu sözcüğün sonundaki ses, eski dilde “sin” harfi ile karşılanır. İkinci dizenin sonundaki “abes” sözcüğü de Arapça kökenlidir ve bu sözcüğün sonundaki ses ise, eski dilde -peltek se” ile gösterilir. Dolayısıyla, yazımda bu iki ses farklıdır ancak Türkçede aynı sesle karşılanır. Bu olaydan sonra o dönemin şairleri zamanla “kulak için kafiye”yi benimsemişlerdir. Böylece, divan edebiyatına ait kafiye anlayışının temel kuralları Tanzimat Döneminde değişmeye başlamıştır. Kafiye giderek şiir içinde bir ses olma durumuna gelmiştir. Buna da “yeni uyak” ya da “sanatlı uyak’ Döneminde de kafiye kullanılmıştır. Ancak 1940’tan itibaren özellikle Orhan Veli Kanık’ın başını çektiği Garip akımıyla birlikte şiirde bütün kalıplar ve kurallar terk edilmiş, bu bağlamda kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştır. Ancak bu reddediş, etkisini fazla sürdürememiştir. Günümüzde ise şairler, genelde kendilerini belli düşünce kalıplarının içine sıkıştırmamakta, kafiyeli, kafiyesiz her türlü şiiri denemekten farklı sözcüklerdeki ses harf benzerliği ile ilgilidir. Kafiyenin oluşabilmesi için dize sonundaki sözcüklerde şu özellikleri aramak gerekirSes benzerliği olan sözcüklerin anlamca farklı sözcükler olması gerekir. Ses benzerliği olan sözcüklerin yazımının aynı olması gerekir. Dize sonundaki sözlerin ses bakımından benzemesi, anlamın ayrı olması gerekir. Kafiyeler asla rediften sonra gelmez. Kafiye şemasında aynı harf ile gösterilen sözcükler arasındaki ortak ses kafiye kabul edilir. Sözcüğün kökünden sonra gelen ekler farklı görev ve anlamdaysa onlar da kafiye oluşturur. Uyak Türleri Kafiye ÇeşitleriUyaklar ses değerlerine göre “yarım, tam, zengin, tunç ve cinaslı uyak” olmak üzere beşe KafiyeDize sonlarındaki bir ses harf benzerliği ile oluşturulan uyaklara “yarım uyak” denir. Ses ilgisi en zayıf olan uyaktır. Yarım kafiyede, dize sonlarındaki sözcüklerde bulunan “b, c, ç, d, g” gibi sessiz harflerin benzeşmesi esastır. Ancak dize sonlarındaki sözcüklerde, üzerinde uzatma işareti bulunmayan “a, e, ı, i, u, ü” ünlü harfleriyle de yarım kafiye önü çardak Elifin elinde bardak Sanki yeşil başlı ördek Yüzer Elif Elif diyeKaracaoğlan’a ait olan yukarıdaki dörtlükte, dize sonlarında “çardak, bardak, ördek” sözcükleri bulunmaktadır. Bu sözcüklerdeki “k” sesleri benzer olup yarım kafiye çağırır, ya deniz ya bahçe Her yerde tükenmez kahkaha, eğlence Daha uzak, uzak sanırsınız gece Bir de bakarsınız gün batmış, ay bedirAhmet Kutsi Tecer’e ait olan yukarıdaki dörtlükte, dize sonlarında “bahçe, eğlence, gece” sözcükleri bulunmaktadır. Bu sözcüklerdeki benzer olan “e” sesleri ile yarım kafiye KafiyeDize sonlarındaki iki ses harf benzerliğine “tam uyak” denir. Tam uyak, tam ses değerindedir. Tam uyağı oluşturan seslerin biri ünlü biri ünsüzdür. Ancak üzerinde uzatma işareti bulunan “â, û, î” sesleri ile yapılan uyaklar da tam uyak kabul edilmektedir. Çünkü uzatma işareti bulunan sesler tam ses sevgileri atıp içimden Varlığımı yalnız ona verdim ben Elverir ki bir gün bana derinden Ta derinden bir gün bana “gel” desinAhmet Kutsi Tecer’e ait olan yukarıdaki dörtlükte, dize sonlarında bulunan “içimden, ben, derinden” sözcüklerindeki benzer olan “en” sesleri tam kafiye ülkesinden girerken yaza Örer her doğan gün bir altun kozaYukarıdaki dizelerin sonlarında yer alan “yaza, koza” sözcüklerindeki benzer olan “za” sesleri tam kafiye dilde okunuşu aynı olan sözcüklerin dize sonlarında bulunması kafiye yaza ettik de vedâ Sızlıyor bağrımız üstündeki dağ Seni hatırlıyoruz ViranbağYahya Kemal Beyatlı’ya ait olan bu dizelerin sonlarındaki sesleri inceleyelim. İlk dizenin sonundaki “vedâ” sözcüğünün sonundaki “â” sesi uzun okunur. İkinci dizenin sonunda “dağ” sözcüğü ile üçüncü dizenin sonundaki “Viranbağ” sözcüklerinde bulunan “ağ” sesleri de “veda” sözcüğündeki “â” sesi gibi okunur. Bu bağlamda bu dizelerdeki â, ağ, ağ sesleri tam kafiye uzatma işareti bulunan ünlüler iki ses sayıldığından tam kafiye dize işittim yine ey şûh-ı dil ârâ Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâNedim’e ait olan bu dizelerdeki “dil ârâ” ve “ammâ” sözcüklerinin sonlarındaki benzer olan “â” sesleri, tam kafiye oluşturmaktadır. Çünkü bu sesler uzun KafiyeDize sonlarındaki ses benzerliği tam uyaktan daha çoktur. Yani en az üç ses benzerliği olan uyak türlerine “zengin uyak” denir. Birbirine benzeyen seslerin sıralanışında herhangi bir kural yoktur. Benzer ses sayısı üçü geçince uyumda zenginleşme derecesi artmaktadır. Ancak bir ünlü ve bir ünsüz harften oluştuğu hâlde ünlü harfin üzerinde uzatma işareti varsa bu kafiyeler de zengin kafiye sayılır. Çünkü üzerinde uzatma işareti bulunan “â, û, î” sesleri iki kısa ses kabul edilir. Dolayısıyla ortaya üç ses gün başladı gün doğmadan yolculuk Soğuk bir mart sabahı buz tutuyor her solukFaruk Nafiz Çamlıbel’e ait olan yukarıdaki beyitte, dize sonlarında yer alan “yolculuk” ve “soluk” sözcüklerindeki benzer sesler “luk” sesleri vardır. Üç sesten oluştuğu için bu sesler dizelerde zengin kafiye her saat her geçen saniye Gök altun güğümdür coşan maviyeYukarıdaki dizelerin sonlarındaki “iye” sesleri, üç sesten oluştuğu için zengin kafiye oluşturmuştur. Üstünde uzatma işareti bulunan ünlüler bir ünsüzle birlikte üç ses sayıldığından zengin kafiye hüsn dahi bağladı hattın izâr-ı yâr Etrâf-ı bâğ hûb olur olsa benefşe-zârBakî ye ait olan yukarıdaki beytin sonlarındaki benzer sesler “âr” sesleridir. Bu sesler de üç ses değerinde olduğu için zengin kafiye KafiyeUyağı oluşturan sözcüklerden birinin, diğer sözcüğün içinde tam olarak yer almasıyla oluşan uyak türüne “tunç uyak” denir. Tunç kafiyede sözcüklerden biri bağımsız bir sözcük, diğeri ise bunun son hecelerinden meydana gelmiş gibi aynı anlamlı bir sözcüktür. Tunç uyakta iki veya daha fazla ses benzerliği söz kaybolur çıkarız düze Kavuşuruz sonu gelmez gündüzeNecip Fazıl Kısakürek’e ait olan bu beytin ilk dizesindeki “düz” sözcüğü, ikinci dizenin sonundaki “gündüz” sözcüğünün içinde aynı seslerle yer aldığından bu dizeler tunç kafiyelidir, “-e” ekleri eski bir cami avlusu Mermer şadırvanda şakırdayan suAhmet Hamdi Tanpınar’a ait olan bu beytin ikinci dizesindeki “su” sözcüğü, ilk dizenin sonundaki “avlusu” sözcüğünün içinde aynı seslerle yer aldığından bu dizeler tunç KafiyeDize sonlarındaki söylenişleri aynı fakat anlamları farklı sözlerin oluşturduğu uyak türüne “cinaslı uyak” denir. Sesteş sözcüklerle cinaslı uyak yapılır. Sesteş olmayan; ama okunduğunda kulağa aynı gelen sözlerle de cinaslı uyak yapılır. “Kuzusu – kuzu su” gözler, kara gözler Kararmış kara gözler gözlerin rengi Gemim deryada kaldı Yelkenim kara gözler kara parçasını beklemekYukarıdaki anonim dörtlükte geçen “kara gözler”; ikinci dizede gözün rengini belirlemekte; dördüncü dizede ise “bir yerin, kara parçasının gözlendiği, beklendiği” anlamını vermektedir. Okunuşları ve yazılışları aynı, ancak anlamları farklı olan sesteş sözcüklerle yapılan böyle kafiyeler cinaslı çoban değildin Arkandaki sürü ne soru anlamı Beni yârdan ayıran Sürüm sürüm sürüne sürünmek fiiliBu şiir de anonim bir mânidir. İkinci dizede “sürü” ve “ne” sözcükleri bir araya gelerek dördüncü dizedeki “sürüne” sözcüğüyle cinaslı kafiye oluşturmuştur. Dikkat edilirse, bu mânide cinaslı kafiye sesteş sözcüklerden oluşmamıştır. İkinci dizedeki “sürü ne” sözcüğü iki farklı sözcükten meydana gelmiştir. “Sürü” sözcüğü koyun, kuzu, keçi gibi hayvanlardan oluşan sonlarında, görevleri aynı olan eklerin ya da anlamları aynı olan kelimelerin tekrarlanmasına “redif” denir. Redifte kafiye aranmaz. Böyle durumlarda rediften önceki söz veya söz parçalarında kafiye aranır. Redifler daima dizenin en sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra gelir. Bazı şiirlerde kafiye bulunmayabilir ama redif sözlük anlamı “arkadan gelen dir. Divan edebiyatında redifli şiirlere “müreddef” denmiştir. Redif, halk şiirinin en eski ve önemli öğelerinden biridir. Öyle ki halk şairleri pek çok şiirde kafiye örgüsünü bile redifle sağlamışlardır. Bazı şiirlerde dizenin ilk dizesindeki sözcüklerin dışında kalan sözcükler rediflerden meydana gelmiştir. Divan edebiyatında ise redifin en önemli özelliği, özellikle gazellere ve kasidelere isim vermesidir. Yani bazı kaside ve gazeller redifleri ile anılır. Fuzûlî’nin “su” redifli kasidesi Servet-i Fünün ve Fecri Ati Dönemi şairleri divan şiirinin etkisinde kalarak yazdıkları şiirlerinde; Cumhuriyet Dönemi şairleri de halk şiirinin etkisiyle yazdıkları şiirlerinde redifi az da olsa kullanmışlardır. Ancak diğer şiirlerde redif eski önemini Türleri ÇeşitleriRedifler yapılarına göre “ekler ile yapılan redifler”, “sözcük ile yapılan redifler”, “sözcük grubu ile yapılan redifler”, “hem ek hem söz ile yapılan redifler”, “dize ile yapılan redifler” olmak üzere beş grupta İle Yapılan RedifEş görevli eklerin tekrarlanmasıyla oluşan rediflerdir. Türkçedeki yapım ve çekim ekleri kavranmadan, ek hâlindeki redifleri anlamak, bulmak çok zordur. Eklerle yapılan rediflerde görev ve anlam birliği aranır. Eklerin yazılışlarda ise ünlü uyumlarından kaynaklanan ufak tefek bazı değişiklikler olabilir. Bir de, karşılaştırılan bütün eklerin aynı türden olması gerekir. Ayrıca redif kafiyeden sonra gelir ve eklerde gibi bir semte atıldık yedi koldan Şimşek gibi, Türk atlarının geçtiği yoldanYahya Kemal Beyatlı ya ait olan yukarıdaki beytin ilk dizesindeki “koldan” sözcüğünün kökü “kol” ismidir. Bu isme “-dan” ayrılma hâli eki gelmiştir. İkinci dizedeki “yoldan” sözcüğünün kökü “yol” ismidir. Bu isme de “-dan” ayrılma hâli eki gelmiştir. Dolayısıyla aynı görev ve anlamda olan “-dan” ekleri rediftir. Sözcüklerin köklerinde yer alan benzer sesler “ol” sesleri ise tam kafiye ile yapılan rediflerde aranacak olan en temel nokta, karşılaştırılan dizelerdeki eklerin aynı görevde olmasıdır. Örneğin bir dörtlüğün ilk üç dizesinde “u-i” belirtme hâli eki olsun. Dördüncü dizede ise “-i” iyelik eki bulunsun. Bu durumda söz konusu eklere redif denemez. Çünkü eklerden biri bu redif birliğini bozmaktadır. Redif olabilmesi için karşılaştırılan bütün eklerin aynı türde, görevde ve anlamda olması gerekir. Bu örneğimizdeki eklerin redif olabilmesi için ya hepsinin “-i” hâli eki ya da hepsinin “u-i” iyelik eki olması geçirmeyelim gel bu çağları Dolaşalım sahraları, dağları Bir gün gazel döker ömrün yaprağı Eser sam yelleri dal yârelenirÂşık Daimi ye ait olan bu dörtlükteki “çağları” ve “dağları” sözcüklerinde bulunan “-ı” eki, bildirme hâli ekidir, “yaprağı” sözcüğündeki “-ı” eki ise iyelik ekidir. Dolayısıyla bu üç ekte görev ve anlam birliği yoktur. Yani bu ekler, bu dörtlükte redif değildir. Bu durumda bu ekler benzer sesler olarak değerlendirilir ve yarım kafiye olarak kabul kapandı birbiri ardınca perdeler Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdelerYahya Kemal Beyatlı’ya ait olan yukarıdaki dizelerin sonlarındaki “perdeler” ve “nerdeler” sözcüklerini inceleyelim. “Perde” sözcüğüne “-ler” çokluk eki gelmiştir. “Nerede” sözcüğüne ise üçüncü çoğul kişi eki olan “-ler” eki gelmiştir. Yani bu ilki dizedeki “-ler” ekleri aynı görev ve anlamda değildir. Bunlar farklı iki ektir. Sadece yazılışları aynıdır. Öyleyse bu ekler redif değil, kafiyedir. “Perde” ve “nerde” sözcüklerinde “erde” benzer sesleri vardır. Sonuçta, yukarıdaki dize sonlarında benzer olan “erdeler” sesleri zengin kafiye oluşturmaktadır. Bu dizelerde redif yoktur. Bu dizelerdeki “-ler” eklerine redif demek yanlış hâlindeki rediflerde dikkat edilmesi gereken bir başka temel nokta da ses uyumlarından kaynaklanan ünlü değişiklikleridir. Örneğin bir dörtlüğün dizelerinin sonlarında “-di”li geçmiş zaman” eklerinin “-tı, -ti, -tu, -tü” şekilleri bulunsun. Şimdi bu dört ek yazılışça aynı gibi görünmemektedir. Ancak bu eklerin hepsinin görevleri aynıdır. Ünlülerindeki farklılık ise eklendikleri sözcüklere uyum sağlamalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü Türkçedeki ekler, sözcüklere ünlü uyumlarına göre ulanır. Bu durumda örneğimizdeki bu dört ek redif olur. Diyelim ki ilk üç dizedeki ekler geniş zaman eki olan “-r” olsun. Dördüncü dizedeki ek ise fiilden isim yapan ek olan “-r” olsun. Böyle bir örnekte bu eklerin dördü de yazılışça aynıdır ama görev ve anlamca üçü aynı, biri farklıdır. Dolayısıyla bu dört ek kendi aralarında redif oluşturmaz. Çünkü eklerle yapılan rediflerde önemli olan, eklerin görev ve anlamca aynı güzellere bağlandım kaldım Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum Her türlü isteğim topraktan aldım Benim sadık yârim kara topraktırÂşık Veysel’e ait olan bu dörtlüğün ilk üç dizesinin sonlarındaki kaldım, buldum, aldım” sözcüklerindeki “-m” ekleri kişi eki olduğu için rediftir. Bu sözcüklerdeki “-dı, -du, -dı” eklerinden biri diğerlerinden farklı görünmektedir. Oysa bu üç ek de aslında görülen geçmiş zaman ekidir. Öyleyse ünlü uyumundan kaynaklanan bir ses değişikliği söz konusudur. Yoksa görevleri aynıdır bu eklerin. Sonuçta, sözcüklerdeki bu ekler rediftir. Sözcüklerdeki benzer olan “l” sesleri ise yarım yapılan rediflerdeki bir diğer önemli husus ise kafiyenin sözcüklerin köklerinde, rediflerin ise eklerinde aranmasıdır. Bu kural bilinerek dizeler incelenirse redifler kolayca belirlenebilir. Örneğin “elim” ve “belim” sözcüklerinin kökleri “el” ve “bel” sözcükleridir. Bu sözcüklerdeki ortak sesler olan “el” sesleri tam kafiyedir. Bu sözcüklerin aldığı “-im” ekleri ise birinci tekil şahıs iyelik ekidir. Yani iki ek de aynı görev ve anlamdadır. Öyleyse bu örneğimizdeki ekler rediftir. Dikkat edilirse kafiye kökte, redif ise ekte senden İlâhî, şudur ancak emeli Değmesin ma bedimin göğsüne nâ-mahrem eli Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeli- Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeliMillî şair Mehmet Âkif Ersoy’un yazdığı “İstiklâl Marşı”ndan alınan yukarıdaki dörtlükte, birinci, ikinci ve üçüncü dizelerdeki “-i” sesi redif değildir; çünkü ilk üç dizedeki “i” sesi iyelik ekidir ancak dördüncü dizedeki “i” sesi iyelik eki değildir. Buradaki ses “gereklilik eki olan “-malı, -meli” ekine aittir. Kafiye sadece üç dizede olsa idi o zaman bu ek redif olurdu. Ancak ilk dört dize karşılaştırıldığı için son dizedeki “i” sesi redifin gerektirdiği görev ve anlam birliğini uyumunu bozmaktadır. Öyleyse “emeli, mahrem eli, temeli, inlemeli” sözcüklerindeki ortak sesler olan “emeli” sesleri zengin kafiye İle Yapılan RedifYazılışı, okunuşu, anlamı aynı olan bir sözcüğün dize sonlarında tekrarlanmasıyla meydana gelen rediftir. Ekler aynı görev ve anlamda olmak koşulu ile ünlü uyumlarından kaynaklanan bazı ünlü değişikliklerine uğrayabilir. Örneğin yönelme hâl ekleri olan “-a” ile “-e” ekleri dizelerin sonunda yer alırsa redif oluşturur. Ancak sözcük hâlindeki rediflerde ses değişikliği olmaz. Yani sözcük hâlindeki rediflerde tam bir yazım ve anlam birliği verdi kuzu verdi süt verdi Yemek verdi ekmek verdi et verdi Kazma ile döğmeyince kıt verdi Benim sadık yarim kara topraktırÂşık Veysel’e ait olan bu dörtlüğün ilk üç dizesinin sonundaki “verdi” sözcükleri yazılış, okunuş ve anlamca aynı olduğu için rediftir. Dizelerdeki “süt, et, kıt” sözcüklerinde benzer olan ut” sesleri ise yarım kafiye Grubu İle Yapılan RedifYazılışı, okunuşu ve anlamı aynı olan birden fazla sözcüğün dize sonlarında tekrar edilmesiyle yapılan bu râzı, söyle bir söz Ben isterim âh, öyle bir sözAbdülhak Hamit Tarhan a ait olan bu beytin dizelerinin sonlarındaki “bir söz” ifadeleri yazılış, okunuş ve anlam bakımından aynı olduğu için rediftir. Yani bu beyitte de sözcük grubu şeklinde redif vardır. Dizelerdeki “söyle” ve “öyle” sözcükleri ise tunç zengin kafiye Ek Hem Sözle Yapılan RedifBazı şiirlerde dizelerin sonlarında aynı anlamdaki sözcükler tekrar edilirken bu sözcüklerden önce aynı görev ve anlamda bulunan ekler yer alabilir. Böyle durumda hem bu ekler hem de tekrar edilen sözcükler redif olur. Yani hem eklerle hem de sözcüklerle redif gönüller, ne giden son gemidir bu Hicranlı hayatın ne de son matemidir buYahya Kemal Beyatlı’ya ait olan bu beyti incelediğimizde dize sonlarındaki “bu” sözcüğünün tekrar edildiğini görmekteyiz. Bu sözcük, iki dizede da aynı görev ve anlamdadır yani rediftir. Yine iki dizedeki “-dir” eki de ek eylemin geniş zamanının üçüncü tekil şahıs çekim ekidir. Buna bildirme eki de denir. Demek ki bu dizelerde “-dir” ekleri de rediftir. İlk dizedeki “gemi” sözcüğü ile ikinci dizedeki “matem” sözcüğü ise kök durumundadır. “Gemi” sözcüğündeki “i” sesi sözcüğün köküne aittir. “Matem” sözcüğüne gelen “-i” sesi ise iyelik ekidir. Yani bu iki ses aynı anlamlı ve görevli değildir. Öyleyse “gemi” ve “matemi” sözcüklerindeki “emi” sesleri zengin kafiyedir. Sonuçta bu beyitte “-dir” eki ve “bu” sözcükleri ile hem ek hem de sözcük hâlinde redif ile Yapılan RedifDizelerin olduğu gibi tekrar edilmesiyle yapılan rediftir. Bu şekilde yapılan rediflere “nakarat’ da dost diye nicesine sarıldım Benim sâdık yârim kara topraktır Beyhude dolandım boşa yoruldum Benim sadık yârim kara topraktırBu şiirde, ikinci ve dördüncü dizeler aynen tekrar edilerek dize şeklinde redif yani nakarat ÖrgüsüUyak olarak değerlendirilen ses benzerliklerini çizgi ve harf yardımıyla göstermeye, uyak düzenini çıkarmaya, “kafiye örgüsü kafiye şeması” bulma denir. Kafiye örgüsünde her dize bir çizgi veya sıralı noktalarla gösterilir. Kafiyeli olan dizeler “a, b, c, d” gibi harflerle gösterilir. Birbiriyle kafiyeli olan dizeler ise aynı harfle örgüsü nazım biçimiyle ilgilidir. Yani şiirlerin şekilsel niteliğini gösterir. Yeni nazım biçimleri, Türk edebiyatında ilk kez Tanzimat’tan sonra görülmüştür. Bu dönem şairleri, genellikle divan edebiyatı nazım şekillerini kullanmışlardır. Ancak Batı edebiyatının etkisiyle şiirin özünde ve konusunda başlayan yenilikler zamanla biçime de yansımış, özellikle Abdülhak Hamit Tarhan’ın öncülüğünde yeni şiir biçimleri kullanılmaya başlanmıştır. Biçim yönünden asıl yenilik ise Servet-i Fünun Döneminde olmuş, bu dönem sanatçıları eski şiir biçimlerini tamamen terk etmiş, yeni biçimler birbiriyle kafiyeli olan dizeler değişik şekillerde Uyak KafiyeBir dörtlükte birinci dize ile üçüncü dizenin, ikinci dize ile de dördüncü dizenin kendi arasında kafiyeli olmasına “çapraz uyak kafiye’ denir. Çapraz uyak, “abab” şeklinde bir çiçektir, gündüzler ölgün a Gelin, gelin, onu açın geceler b Beni yâd edermiş gibi bütün gün a Ötün kulağımda çın çın geceler bNecip Fazıl Kısaküreke ait olan bu dörtlükte çapraz kafiye örgüsü vardır. Birinci ve üçüncü dizedeki “ölgün” ve “gün” sözcüklerindeki benzer olan “gün” sesleri tunç kafiye oluşturmaktadır. İkinci dize ile dördüncü dizede “geceler” sözcüğü rediftir. Bu dizelerdeki “çın” ve “açın” seslerindeki benzer olan “çın” sesleri de tunç kafiye Uyak KafiyeBir dörtlükte birinci dize ile ikinci dizenin kendi arasında, üçüncü dize ile de dördüncü dizenin kendi arasında kafiyeli olmasına “düz uyak kafiye denir. Şiir beyitlerden oluşuyorsa her beytin kendi arasında kafiyeli olmasına “düz kafiye” denir. Dörtlüklerde “aabb”, “aaaa”, “aaab”; beyitlerde ise “aa, bb, cc…” şeklinde ülkesinden girerken yaza a Örer her doğan gün bir altun koza a Kristal çiçekler açan fıskiye b Ayıklık saçar düş gören bahçeye bAbdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu’na ait olan “Eylül Ezgisi” adlı şiirden alınmış yukarıdaki iki beyitte düz kafiye vardır. İlk beytin dizelerinin sonlarında yer alan “yaza” ve “koza” sözcüklerindeki “aza” sesleri zengin kafiyelidir. İkinci beytin dizelerinin sonlarındaki “fıskiye” ve “bahçeye” sözcüklerindeki “ye” sesleri ise tam kaynaklarda “aaab” şeklindeki kafiye örgüsü de düz kafiye kabul büyütenlere mahsus hevesle a Renk renk dertlerimi gözümde besle a Yalnız, annem gibi o ılık sesle a İçimde dövünüp ağlama gurbet bNecip Fazıl Kısakürek’e ait olan bu dörtlüğün ilk üç dizesi kendi arasında kafiyelidir. Dize sonlarında yer alan “hevesle, besle, sesle” sözcüklerindeki benzer olan “esle” sesleri ise zengin kafiye oluşturmaktadır. Bu dörtlüğün kafiye örgüsü “aaab” şeklinde olduğu için, bu dörtlüğün de düz kafiye örgüsüne sahip olduğu Uyak KafiyeBir dörtlükteki birinci dize ile dördüncü dizenin kendi arasında, ikinci dize ile de üçüncü dizenin kendi arasında kafiyeli olmasına sarma uyak kafiye denir. Sarma kafiye “abba” şeklinde şey yerli yerinde; havuz başında servi a Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan b Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan b Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi aAhmet Hamdi Tanpınar’a ait olan yukarıdaki dörtlükte birinci dize ile dördüncü dize, ikinci dize ile de üçüncü dize kendi arasında kafiyelidir. Birinci dizedeki “servi” sözcüğü ile dördüncü dizedeki “evi” sözcüklerindeki benzer sesler olan “vi” sesleri tam kafiye oluşturmaktadır. İkinci dizedeki “durmadan sözcüğü ile dördüncü dizedeki “uykudan” sözcüklerindeki benzer sesler olan “dan” sesleri ise zengin kafiye Düz, sarma ve çapraz kafiye şekli Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra Batı’dan geçmiştir. Divan şiirinin “gazel, mesnevi, rubai” gibi kendine özgü nazım şekilleri vardır. Halk edebiyatının ise “koşma, mani, semai” gibi kendine has nazım biçimleri bulunmaktadır. Bir de bütün bunların dışında, kafiyeli olduğu hâlde hiçbir sisteme uymayan serbest kafiye örgüsü Sanatları Konu Anlatımı, Edebi Türler ve Söz Sanatları konusunun alt başlığıdır. İlgili başlıklardan diğer Türkçe konu anlatımlarını da kontrol öğrencilerim; zamir konu anlatıma ait yüzlerce soru içeren testlerimiz Türkçeci Mobil Uygulamasında. Mobil Uygulaması hakkında detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Ağızdan bir hareketle, bir solukta çıkan ses ve ses öbeğidir hece. Türkçede bir hecede ancak bir ünlü bulunabilir. Bu ünlü aynı zamanda hecenin doruğudur. HECE NEDİR? KAÇ ÇEŞİT HECE VARDIR? Ağızdan bir hareketle, bir solukta çıkan ses ve ses öbeğidir. Türkçede bir hecede ancak bir ünlü bulunabilir. Bu ünlü aynı zamanda hecenin doruğudur. Ünsüzler bir ünlü çerçevesinde öbekleşerek heceleri oluşturur. Ünlüler ise tek başına hece oluşturabilir. Türkçede altı çeşit hece, her hecede de en fazla dört ses birim, fonem bulunabilir. Bir ünlüden oluşan heceler a – na, a – ta, o – nu, i – nanBir ünlü ve ünsüzden oluşan heceler ev, av, el, ol-Ünsüz + ünlüden oluşan heceler te – pe, ye – di, bu – la – şıkÜnsüz + ünlü + ünsüzden oluşan heceler yol – luk, tuz – lukÜnlü + ünsüz + ünsüzden oluşan heceler alt, üst, ölç-Ünsüz + ünlü + ünsüz + ünsüzden oluşan heceler dört, kürk, kork-, pars Yıldız vermeyi unutmayın 😉
Aruz Ölçüsü Örnekleri Kayıtsız Üye aruz ölçüsü örnekleri verirmisiniz Cevap Aruz Ölçüsü Örnekleri Deli Sevdam Aruz vezni, Kuralları ve Aruzla Yazılmış Örnekler Divan şiirinde ahengi oluşturan vezne, aruz denir. Aruz, çadırın ortasına dikilen direktir. Bir çadırı nasıl direk ayakta tutarsa, divân şiirini de ayakta tutan en büyük unsur, aruzdur. 81-155 yıllarında yaşamış olan İmam Halil adlı bir dilci tarafından sistemleştirilen aruzun, develerin yürüyüşünden,demircilerin sistematik çekiç vuruşundan veya çamaşırcı kadınların tokmak seslerinden çıktığı görüşleri vardır. “Aruz” hecelerin sayısını değil şeklini esas alır. Aruzla yazılmış şiirler incelendiğinde, her mısraın ilkinden sonuna kadar bütün hecelerinin, kendilerinden sonra gelen bütün mısraların aynı hizâdaki heceleriyle açıklıkkısalık ve kapalılıkuzunluk noktasında birbirine denk olduğu görülür. Açıkkısa hece . veya + işaretiyle; kapalıuzun hece - işaretiyle gösterilir. Türkçedeki heceler kuruluş bakımından altı çeşittir 1-Tek ünlüden oluşan hece kısa hece u-zun . _ kelimesindeki, “u” hecesi, bir açık hecedir. 2-Bir ünsüz bir ünlüden oluşan hece kısa hece gü-lü . . kelimesindeki, “gü” hecesi bir açık hecedir. 3-Bir ünlü bir ünsüzden oluşan hece uzun hece öp-tü – . kelimesindeki, iki hece de kapalı bir hecedir. 4-İki ünsüz arasında bir ünlüden oluşan hece uzun hece gön-lüm – – kelimesindeki iki hece de kapalı bir hecedir. 5-Bir ünsüz, bir ünlü ve tekrar iki ünsüzden oluşan bir buçuk hece bir uzun bir kısa hece Türk, genç, kalp … gibi Türkçe olanları genelde kapalı hece olarak kabul edilir. Çarh, fakr … gibi Arapça ve Farsça`dan gelen bazı kelimeler de, bir kapalı bir açık hece olarak kabul edilir. 6-Bir ünlü iki ünsüzden oluşan hece uzun hece ilk, aşk …gibi kelimeler birer kapalı hecedir. Bunların dışında, Türkçemizde uzun ünlü yoktur ama Arapça ve Farsça`dan dilimize giren bazı kelimelerde uzun ünlü bulunur. Uzun ünlü bulunan hece ister sesli harfle bitsin ister sessiz harfle bitsin , kapalı hece olarak değerlendirilir. Â-rif kelimesindeki “â” hecesi, şâ-ir kelimesindeki “şâ” hecesi, se-lâm kelimesindeki “lâm” hecesi birer kapalı hecedir. Bir de, konuşma dilimizde sonu sessiz harfle biten kelimelerin son harfini , sonraki kelimenin ilk harfi sesli ise ona ulayarak vasl ederek konuşuruz. “gördüm onu” kelimelerini okurken , “gör-dü-mo-nu” diye okuruz. Aruz veznini yeni öğrenenler mısraları hecelerken bu inceliğe dikkat etmelilerdir. Ulamayı vezni uydurmak için kullanabiliriz; ama bilinçli kullanılmazsa yapılan ulama şiirin veznini bozar. Şimdiye kadar anlattıklarımı bir kaç beyit üzerinde görelim Gön-lüm-de-ki aş- kın- la ya-kar-dım bu gül-le-ri  – şık – la- rı yan-mak-la ka-vuş- tur- du kül-le-ri – – . . – – . . – – . – . – Ba- zı düş-man ba-zı şey-tan se-ni et- miş pe-ri-şan So-nu gel- mez ki-bi- rin-dir sa-na güç-lük çı-ka-ran . . – – . . – – . . – – . . – M. Fatin Baki Sa-na ver-dim bu gö-nül tah-tı-nı dem sür di-ye-rek Sa-na ver-dim çö-lü al cen-ne-te dön-dür di-ye-rek . . – – . . – – . . – – . . – M. Turan Yarar Örneklerde de görüldüğü gibi , aruz vezni, hecelerin açık ve kapalı oluşlarına göre oluşturulmuş bir vezindir. Aynı hece düzeninin tekrarı , şiiri içinde bir melodi ve ritm oluşturur. Yeri gelmişken, aruz şiiri musikiye yaklaştırır, diyebiliriz. İşte , aruz gücünü bu söyleyiş güzelliğinden alır. Aruzu ilk kullanan Türk şairleri, bizde uzun ünlü olmayışı ve Türk hece yapısının aruza uymayışı üzerine bayağı zorlanmışlardır. Zamanla Araplar ve İranlılardan aldıkları aruzu biraz değiştirmişler, ilk başta kullandıkları bir takım Arapça ve Farsça kelimelerden yavaş yavaş kurtulmuşlar ve zamanla da söyleyişi Türkçeleştirmişlerdir. Araplar ve Farsların kullandığı 300`den fazla kalıptan, bizim şairlerimiz sadece 25-30 tanesini çoğunlukla kullanmışlardır. Yani, Türkçeye en yatkın kalıpları kullanmışlardır diyebiliriz. Çekimli bir dil olan Arap dilinde “Faale”, “ yaptı,etti” manasına gelir. Bu fiilin farklı şekillerdeki söylenişi, aruz kalıplarındaki “Fâilün”, Fâilâtün”Mefâilün” … gibi kelimeleri ortaya çıkarmıştır. Bu isimlerin düz ve karışık söylenmesi de kalıpları meydana getirmiştir. Aslında bu isimlerin tek başlarına bir anlamı yoktur; bunlar sadece hecelerinin hangisinin açık hangisinin kapalı olduğunu gösterir. “Fâilâtün” kavramı Kapalı,açık, kapalı ve kapalı heceyi anlatır. “Ben ki üç beş” söyleyişi de Kapalı, açık, kapalı, kapalı hece şeklinde söylenmiştir ve “ Fâilâtün” söyleyişinin açılımını gösterir. İşte, “Fâilâtün” , “Feilâtün” gibi aruz birimleri yan yana gelerek aruz kalıplarını oluşturur. Ayrıca aruz vezninde son hece açık da olsa daima kapalı kabul edilir. Divan Şiiri içersinde en çok kullanılan düz ve karışık kalıplar şunlardır A Düz Kalıplar 1- Mefâilün / Mefâilün / Mefâilün / Mefâilün . – . – x 4 2- Müstef’ ilün / Müstef’ ilün / Müstef’ilün / Müstef’ilün – – . – x 4 3- Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün / Müstef’ilâtün – – . – – x 4 4- Feûlün / Feûlün / Feûlün / Feûlün . – – x 4 B Karışık Kalıplar 1- Mefâilün / Mefâilün / Feûlün . – . - . – . – . – – 2- Feilâtün Fâilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün fa’lün . .- - . .- - . .- - . . – 3- Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün – . – – – . – – – . – – – . – 4- Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün – . – – – . – – – . – 5- Müfteilün / Müfteilün / Fâilün – . . - – . . – – . – 6- Feûlün /Feûlün / Feûlün / Feûl . – – . – – . – – . – 7- Mefâilün / Feûlün / Mefâilün / Feûlün . – . – . – – . – . – . – – 8- Feilâtün Fâilâtün / Mefâilün / Feilün Fa’lün . . — . – . – . . – 9- Fa’lün / Feûlün / Fa’lün /Feûlün . – . – – . – . – – 10- Mef’ûlü / Fâilâtü / Mefâîlü / Fâilün – – . – . – . . – – . – . – 11- Mef’ûlü / Mefâîlün / Feûlün – – . . – – – . – – 12- Mef’ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün – – . . – – . . – – . . – – 13- Mef’ûlü / Mefâîlün / Mef’ûlü / Feûlün – – . . – – – – – . . – – 14- Mef’ûlü / Mefâîlü / Feûlün – – . . – – . . – – 15- Müfte’ilün / Fâilün / Müfte’ilün / Fâilün – . . – – . – – . . – – . – Bunların dışında da kullanılan kalıplar vardır ; fakat genelde kullanılan kalıplar bunlardır. Kanaatim şudur11. Yüzyıldan beri kullanılan bu kalıplara kulağımız o kadar alışmıştır ki , artık Türkçemize uygun yeni kalıplar bulunmalıdır. Geçmişten beri kullanılan bu kalıpları , Araplar ve Farslar bulmuşlardır ve bu kalıplar kendi dillerine göredir; bize göre değil. İşte bu yüzden, şiirle uğraşanlar, edebiyatçılar, akademisyenler , musikiyle uğraşanlar yeni kalıplar konusunda çalışmalar yapmalı ve şairlerimiz de farklı denemeler yapmalıdır. Benim bu konuda ki teklifim şudur Aruzla yeni şiir yazanlar, yukarıdaki kalıplardan birini de kullanabilir; kendi bulduğu kalıbı da kullanabilir. Yeter ki, aruzla yazılan şiirlerinde, ilk mısradaki hecelerin açık ve kapalı oluşuyla, diğer mısralardaki hecelerin açık ve kapalı oluşu birbirine denk olsun. Yeni kalıplar isimlendirilene kadar, açık heceyi A harfiyle, kapalı heceyi de K harfiyle gösterebiliriz. Unutmayın ki, aruzu bilmek ve uygulamak , şairin Türkçeye hakimiyetini arttırır. Yeni aruz kalıpları kullanılırken, hem heceli hem de aruzlu şiirler yazılabilir. Bu konuda yazdığım, 5+5 hece ölçüsüyle ve aruzun yeni bir kalıbıyla yazdığım bir örneği dikkatle incelerseniz, ne demek istediğimi anlarsınız SEVD DENİZİ Bir âşık kondu zülfün teline Kapıldım sandı aşkın seline Derinleştikçe sevdâ denizi Ümitsiz koştu hicrân yeline Unutmam böyle aşk âteşini Ve gönlüm buldu yârâb eşini Derinleştikçe sevdâ denizi Bırakmam bil ki artık peşini A K K K A K K A A K M. Nuri Parmaksız Bütün bu açıklamalardan sonra, Türk şiir geleneği içersinde aruzla yazılmış, birçok beyit ve dörtlüğün sizlere faydalı olacağını düşünüyorum. Bu örnekleri inceleyerek de aruzun güzelliği görülebilir. İstiklâl Marşından, Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım Sultan Veled Karnım açtır karnım açtır karnım aç Rahmet etgil Tanrı bana kapı aç Yunus Emre Us yine aşkın beni mest-ü harâb eyledi Yaktı gönül evini bağrı kebâb eyledi Hacı Bayram Veli N’oldu bu gönlüm N’oldu bu gönlüm Derd ü gam ile doldu bu gönlüm Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm Yanmada derman buldu bu gönlüm Süleyman Çelebi Allâh adın zikredelim evvelâ Vâcib oldur cümle işte her kula Her nefeste eyledik yüz bin günâh Bir günâha etmedik hiçbir gün âh Fehim-i Kadîm Varur zâhid ibâdetgâhına meyhâneden sonra Gelür mestâne başı secdeye ammâ neden sonra İbrahim Hakkı Hak şerleri hayr eyler Zannetme ki gayr eyler Ârif onu seyreyler Allah görelim neyler Neylerse güzel eyler Şinasi Kişiye her işi âlâ görünür Kuzguna yavrusu ankaa görünür Namık Kemal Ölürsem görmeden millete ümid ettiğim feyzi Yazılsın seng-i kabrime vatan mahsûn ben mahzûn Eşref Kabrimi kimse ziyâret etmesin Allah için Gelmesin reddeylerim billâhi öz kardaşımı Gözlerim ednâ-yı ademden o rütbe kıldı kim İstemem ben fâtiha tek çalmasınlar taşımı Neyzen Tevfik Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler Kimi alçak kimi hırsız kimi deyyus dediler Künyeni almak için partiye ettim telefon Bizdeki kayda göre şimdi o meb’us dediler Nahifî Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım Kurbanın olam var mı bunda benim günâhım Ahmed Paşa Aşkın yolunda hicre tahammül günâh imiş Uşşakın işi anın içün her gün âh imiş Fuzuli Meni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı Felekler yandı âhımdan mur3adım şem’i yanmaz mı Nedim Şivesi nâzı edâsı handesi pek bî-bedel Gerdeni püskürme benli gözleri gaayet güzel Yahya Kemal Ey kimsesizler el verin kimsesizlere Onlardır ancak el verecek kimsesizlere Muallim Naci Divânece sözler mi demektir edebiyyât Âsârı terakki diyoruz biz buna heyhât Faruk Nafiz Çamlıbel Seni ben bekliyorum göğsüm açık bağrım açık Hançer ol göğsüme saplan ecel ol karşıma çık Orhan Veli Ömrün o büyük sırrını gör bir bak ta Bir tek kökü kalmış ağacın kökü toprakta Dünya ne kadar tatlı ki binlerce kişi Kolsuz ve bacaksız yaşayıp durmakta M. Fatin Baki Bundan yana insanlığa kıymet veriyorsan Öksüz ve yetimlerle de paylaş ne yiyorsan Şair değilim sadece manzum yazarım Gerçi bu değildir ki benim yok nazarım Öz Türkçe aruz veznine uymaz diyenin Ben kabrini kurşun kalemimle kazarım M. Turan Yarar Acı bensiz yola çıkmaz yara bensiz kanamaz Ve cehennem bile benden daha yetkin yanamaz Dili insâf okuyanlar söker elbet yazımı Kınayanlar beni bilmez tanıyanlar kınamaz Ters aktı sular gerçeği susturdu yalan Yağmaydı zaman aldı alan çaldı çalan Attım gölü bin bir kıyısından yüreğin Artık bir avuç kumla çakıl bende kalan M. Nuri Parmaksız Diyâr diyâr dolaştım her an hüzün büründüm Çölünde yâr su yokmuş sözünle çok süründüm Erenlerin bağından kopan çiçek misâli Yolunda en nihâyet Yunusla bir göründüm Sen de olmazsan gülüm gülistânı neyleyim Yâri görmezsem felek nasıl gönlü eyleyim Yokluğundan hastayım hayâlinle çöldeyim Döndüm âh Mecnûn’a ben, o cânânı neyleyim ARUZ ÖLÇÜSÜ 1- Aruz ölçüsünde heceler açık kısa, kapalı uzun ve medli hece olmak üzere üçe ayrılır. 2- Başlıca tefileler şunlardır Fa -, Fe ul . -,Fa lün - -, Fe i lün . . -,Fâ i lün - . -, Fe û lün . – -, Mef û lü - – ., Fe i lâ tün . . – -, Fâ i lâ tün - . – -, Fâ i lâ tü - . – ., Me fâ i lün . – . -, Me fâ î lün . – – -, Me fâ î lü . – – ., Müf te i lün - . . -, Müs tef i lün - – . -, Mü te fâ i lün . . – . -… Burada tefilelerle parantez içindeki hecelerinin değerlerinin aynı olduğuna dikkat ediniz. 3- Aruz vezninde tefileler heceleri bölebilir. Hece ölçüsündeki gibi okuyuşta tefilelerde durgu yapılmaz. 4- Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Zihaf ise imalenin tersine uzun heceyi kısa yapmayı sağlar. Hece ölçüsünde böyle bir mesele yoktur. Türk edebiyatında imale çok sayıda bulunmakla beraber zihaf kusuru hoş karşılanmadığı için çok az yapılmıştır. 5- Farsça tamlama eki olan “-i” ile “ve” anlamındaki “ü, vü” bağlacı vezin gereği uzun da kısa da olabilir. 6- Medli heceler hafif bir “i, ı” sesi varmış gibi okunur. Bahâr kelimesi bahâr[ı], eşkden kelimesi ise eşkden şeklinde söylenmelidir. 7- Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün kalıbıyla yazılan şiirlerde ilk tefile bazı mısralarda Fâilâtün, son tefile ise Falün olabilir. Bu sadece bu kalıba özgü bir durumdur. Bu kalıpla yazılan şiirlerde başta imale yapmaya gerek yoktur. Farklı tefile parantez içinde hemen altında gösterilir. 8- Türkçe kelimelerle aruz veznindeki başarı Muallim Naci ile başlamış olup Türk aruzu Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından gerçekleştirilmiştir. Hatta Mehmet Âkif o kadar başarılı olmuştur ki bir çok kişi İstiklâl Marşı’nın hece ölçüsüyle yazıldığını zanneder. Oysa bu marş aruzun “Fe i lâ tün / Fe i lâ tün /Fe i lâ tün /Fe i lün” kalıbıyla yazılmıştır. 9- Aruzla yazılan bir şiirin hece sayısı bazan eşit olabilir. Mısralardaki açık kapalı dizilişinin aynı olması o şiirin aruzla yazıldığın gösterir. Cânı cânânı bütün vârımı alsın da Hüdâ 15 hece Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ 15 hece 10- Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar. Ulama genellikle yapılır; fakat her zaman yapılmak mecburiyetinde değildir. 11- Servet-i Fünun edebiyatçıları bir şiirde değişik aruz kalıpları kullanmak suretiyle serbest vezne zemin hazırlamışlardır. Cenap Şahabetin’in “Elhân-ı Şita” adlı şiiri bu şekilde yazılmıştır. Bu şiirdeki bazı mısralar Feilâtün / Mefâilün / Feilün, bazı mısralar ise Mefûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün kalıbıyla yazılmıştır. 12- Bir şiirin vezni en az iki mısradan hareket ederek bulunabilir. Tek mısraa bakarak vezin bulunmaz. 13- Mısralardaki imale ve zihaf kusuru olan heceleri altı çizilerek belirtilmiştir. 14- Bir şiirin vezni bulunurken şu işlemler yapılır a Veznini bulacağımız mısraların hecelerindeki uzun seslilere dikkat ederek yazmalıyız. b Önce mısralardaki hecelerin açık mı kapalı mı oldukları tespit edilir. c Medli hece olup olmayacağı özellikle kontrol edilmelidir. Bu ihmal edilirse bir mısradaki hece değeri eksik çıkar. Mısralardaki heceler sayılarak medli hece olup olmadığı konusunda bir ipucu yakalayabiliriz. d Hecelerin açık kapalı değerleri karşılıklı kontrol edilir. Önce imkân varsa ulama, yoksa imale yapılır. Zihaf çok az bulunduğu için en sonra o ihtimal düşünülür. e Hecelerin karşılaştırılması yapıldıktan sonra açık kapalı değerleri çizgi ve nokta şeklinde ayrı bir yere geçilir. Mısra sayısına göre tefile sayısı tahmin edilmeye başlanır. İlk tefile en az heceden oluşur. Genelde az heceli Fa’, Fe i lün, Fâ i lün gibi tefileler sonda bulunur. f Yazılan aruz kalıbı ile işaretler arasında uyum olmasına dikkat etmelidir. ZİHAF aruz veznini tutturabilmek amacıyla normalde uzun olan bir hecenin kısa olarak okunmasıdır. aruz vezninin kullanıldığı şiirlerde uygulanması imale gibi hoş karşılanmaz, hata olarak değerlendirilir. aruz vezninde, tıpkı imale gibi, maalesef yanlış bilinen bir ses manevrası. klasik edebiyatımızda zihaf üç şekilde ortaya çıkar 1. kısa olan heceyi -uzatmanın caiz olduğu bir durum olmakla birlikte- uzatmamayı imale yapmamayı tercih etmek. "hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı garazım yok reh-i aşkında fenâdan gayrı" fuzuli beytindeki gibi. burada, her iki mısrada da şair imaleyi değil zihafı tercih ederek, "i" seslerini kısa okumuştur. halbuki, bu sesleri isteseydi uzun da okuyabilirdi. bu, tamamen şaire ait bir tasarruf olup, kusurla uzaktan yakından alakası yoktur. 2. şiirimizda, arap veya fars kökenli olup 1,5 hece değerindeki bir heceden sonra ulama durumu sözkonusu olduğunda bunu yapmamak. kusur olmamakla birlikte, hiç de hoş karşılanmaz. mesela, "zevk için" derken, zevk 1,5 hece değerindedir. eğer ulama yapılırsa, vezin "fâilün" olur; yok eğer yapılmazsa "müfteilün" olur. yapılması tercih edilmelidir. 3. normalde kısa olmayan, kısaltılması da caiz olmayan bir heceyi kısa okumak. bu, düpedüz yanlıştır. klasik edebiyatımızda, büyük şairlerden hiçbirisi, kolay kolay bu hatayı yapmaz. yalnız, bazı istisnai durumlar her zaman vardır. mesela "âh" ile biten kimi sözcüklerin 1,5 olan bu son hece değerleri, "eh" diye bitirilerek 1’e düşürülür. kâh yerine geh, siyâh yerine siyeh, nigâh yerine nigeh gibi. bu, sık rastlanan bir durum değildir. zihaf, bir kısaltma tercihi olup, bu tercih kullanılmadığında ortaya çıkan duruma imale dendiğinden; imale yapılabilecek yerler dolayısıyla, zihaf yapılabilecek yerlerdir bu yerler. İMALE aruz veznini tutturabilmek amacıyla normalde kısa olan bir hecenin uzun olarak okunup uzun hece kabul edilmesidir. aruz vezni hakkında, maalesef pek de doğru bilinmeyen yaratıcı ses manevrası. heceyi, kısa değil de uzun okumak. normalde kısa olan heceyi uzatmak değil. ayrıca, şiir için bir kusur filan da değildir, aksine yeni bir ritim, heyecan ve ahenk getirir. imale, her yerde, gelişi güzel yapılamaz. imalenin caiz olduğu yerler vardır ve ancak bu kısıtlı alanda bu manevra uygulanabilir. eğer bu alanın dışına taşılırsa, bu bir vezin kusuru olur ve büyük şairler kolay kolay böyle bir şey yapmazlar. imale, kimi şairlerin yanlış veya yeteneksiz kullanımları sonucu tanzimat’tan sonra o eski ahengini kaybetmiş, servet-i fünun’da ise yerli yersiz her yerde kullanılarak açıkça istismar edilmiştir. ahmet haşim, mehmet akif, yahya kemal gibi ustalar buna engel olmaya çalışmış, ancak bu çaba yeterli olamamıştır. İMALE YAPILACAK YERLER klasik edebiyatımızda, aruz vezniyle şiir yazarken imale yapmak istendiğinde, mutlaka sahip olunması gereken bilgi. aksi takdirde, veznin doğru uygulanamama riski ortaya çıkar. imale şu durumlarda yapılabilir 1. "ve" anlamına gelen "u, ü, vu, vü" bağlaçlarında. 2. dilimize farsça’dan geçen, izafet isim tamlaması yapma görevindeki aynı eklerde. örnek "leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden" nef’i şair adı geçen bağlaçlardan birincisinde zihaf, ikincisinde imale yapmayı tercih etmiştir. 3. bütün bir klasik edebiyatımızda, sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olan özel birkaç kelimede. mesela, aslen "dahî" olan kelime; "dahi", "dâhi", "dâhî" şeklinde de yazılmış ve okunmuştur. "meğer sen dâhi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir" diyen nedim, kelimeyi farklı kullanmıştır. 4. kelime sonlarındaki heceler. aslında, bu hecelerde imale yapmak, caiz olmakla birlikte şık görülmeyen bir durumdur. yapılmasa daha iyi olur. mesela "beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı" fuzuli mısrada, kelime sonlarındaki bütün açık hecelerde imale vardır. elbette, imale yapılarak uzun okunabilecek bütün bu heceler, şairin tasarrufuna göre kısa da okunabilir. eğer şair bu yolu seçerse, o zaman da zihaf yapmış olur. dolayısıyla, burada yazılanlar, aynı zamanda zihaf yapmanın da caiz olduğu yerlerdir ULAMAVASL türkçede sessiz harfle biten bir sözcükten sonra sesli harfle başlayan bir sözcük geldiği zaman görülen hadise. sonunda sessiz harf olan bir sözcükten sonra sesli harf ile başlayan bir sözcük geliyorsa, ilk sözcüğün sonundaki sessiz harf kendisinden sonra gelen sözcüğün ilk hecesine eklenerek okunur, bu duruma ulamavasl denir. ancak iki sözcüğün arasına herhangi bir noktalama işareti girerse ulama yapılmaz. yapılması gereken yerde yapılmadığında metnin akıcılığı bozulacaktır, örneğin "el öpenler" sözcüğünün okunuşunun "e-lö-pen-ler" şeklinde olması gerekir. ayrıca aruz vezniyle yazılan şiirlerde de bazen ölçüyü tutturabilmek amacıyla kullanılmıştır. misal bir_ekmek_almak_istiyorum Ulama, dilbilgisine dahil bir terimdir. bir kelimenin ünsüzle bitip ondan sondaki kelimenin ünlüyle başlaması durumunda ulama yapılır. bunun bir de gösterilme şekli vardır ki, aynen şöyledir ulamanın olduğu iki kelimenin arasına alttan yarım daire misali, kavisli bir çizgi çizilir. aruzun olmazsa olmazı olan ses olayı. aruzda, hecelerin açık ve kapalılığı çok önemli olduğundan, şairler sık sık kapalı heceleri açmak için bu manevraya başvururlar. mesela, "sen uyursun ben ölürken, kaç ölüm gördüm evet" diyen bir şair, eğer mısrada geçen ulamaları yaparsa, vezin "feilâtün feilâtün feilâtün feilün"; eğer bu ulamaları yapmazsa, vezin "fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün" olur. ulama olayını bilmek ve vezin ne ise ona göre bu ulamayı yapmak veya yapmamak, aruzla yazılmış bir şiiri doğru okumak için çok çok önemli bir ayrıntıdır. KASR aruz vezninde, içinde uzun ünlü bulunan heceler bir uzun bir de kısa olmak üzere iki hece olarak değerlendirilir ki, ölçüyü tutturabilmek amacıyla böyle bir hecenin içinde bulunan uzun ünlünün kısa olarak değerlendirilmesine, yani hecenin yine tek ses okunmasına ise kasr adı verilir. örneğin "yâl" hecesi normalde bir uzun bir kısa hece olarak değerlendirilir ancak ölçüyü tutturmak gerektiğindeyse bu hece "yal" şeklinde okunur ve sadece uzun bir hece olarak kalır. arapça saray. falanca sarayı denilirken "kasr-ı hede " şeklinde yazılırken saray manasında kullanılan kelime yalnız okunduğunda kasır şeklinde telaffuz edilir.KaynakİTÜ-Sözlük
bileşik heceler bir ünlü ve iki veya daha fazla ünsüzden oluşan hecelerdir. Basit bir heceden farklı olarak, yalnızca bir sesli ve ünsüz harflerinden oluşmalarıdır. Bu nedenle, bileşik heceler basit veya basit emsallerinden daha uzundur..Bir hece bir kelime oluşturan dilsel bir bölümüdür. En az bir ünlü ve bir ünsüzden oluşur. Tek heceli kelimeler güneş gibi veya yüksek sesle konuşulduğunda veya yazıldığında bir kelimenin ayrılabildiği parçalardan biri olabilir örneğin, birlikte-ko-dri-lo gibi.. Bu son örnekte, co, co ve / veya heceleri basitken, hece bir ünlü ve iki ünsüze sahip olan heceli bir bileşiktir..Ünsüz bir harfle biten bir hece, kapalı bir hece olarak bilinir, bir sesli harfle biten bir hece açık bir hece olarak adlandırılır.. Bileşik hecelerin örnekleri listesiKeçi chaPaçavra tra ve som ve kırıklığı frus ve ile ve tekerlekli bisiklet tri ve kuşu gui ve droKilise sia. Alejandro ayar ve sütyen ve olabilir tra ve günü cum ve dra ve plir ve plu ve çift ve bronzlaşmak ve lahana ve gue ve baba, tran ve profesyonel ve olabilir ve şarabı ne pro. Doldurun hecelere örnek 2017. adresinden kurtarıldıHece nedir? adresinden alındıHece. adresinden alındı100 basit ve bileşik hece örneği. adresinden kurtarıldıBirleşik heceler. adresinden sitesinden kurtarıldı
bir ünsüz bir ünlü bir ünsüzden oluşan heceler